30 Aralık 2009

oyun mu sandın!...oynayıp duruyorsun "zaman"la!...


Zaman...
b/akıp geçer..bazen de yakıp...
Alemin en kabadayı çocuğu...
Tutkulu bir sabıkalı...
Hırçın bir sağanak...
Asi bir rüzgar;
eser..estirir...tutuklar..tutuklatır...tutuklu bırakır...tuttuğunu koparır...
Susmayanı...
susturur!...
Susalım o halde....
Söz savunmanın!
...





Foto/Melike Lale Ertokatlı

23 Aralık 2009

...nokta; bu dünyanın hem hâkimi, hem mahkûmu...



"Küçücük bir noktadan bile küçük olduğumu farkedince varlık ırmağının üzerinde,
büyük hiç bir şey kalmıyor geriye.
Ve bir nokta kadar küçülecek denli uzaktan baktığımda yaşama,
hiç birşey can acıtmıyor...."


...Nazan Bekiroğlu...

z/amansız zamanlamalar...


 ...
Hani geçmiyor değil aklımdan 
çekip gitsem diyorum
“gitmek!”
Hemen şurası!
...


 Hüseyin Akın



Foto/Faruk Demirbaş

17 Aralık 2009

aşk yanmak(mı)dır...



Aşıklar güneş doğarken gözyaşı dökerler..Sabır, tevekkül ve teslimiyet içinde...Sabır, kavuşamamanın verdiği acı için...Tevekkül, sevgilinin verdiği acılara karşı...Teslimiyet, "Ben seninim" diyen duyguların verdiği hal...Yanaklardan damla damla süzülen yaşlar, kavrulan ruha serinlik verir...
Sonra dua...Eller sevgiliye açılır kavuşmak için...
Zaman çarkının hızı kesilir...
Sessiz bir dinleyişe geçer kainat...
Sessiz bir yalvarışa şahit olur güneş...

Aşkı tarif etmek çok zor...
Çünkü aşk kimini veli eder...
Kimini de deli....

Murat Başaran(Sevmek ölmekle başlar)
foto/İbrahim Güngör
***

Küçük bir hatrılatma babında; tarafınızdan bir aşinalık olabilir bu yazıya , neden derseniz, çünkü daha önceki blog  yazılarımızdan derlenip eklenmiştir...devamı gelebilir:)
(b)ilginize:)

14 Aralık 2009

var mı "bilmemek" gibisi...

Bilenler bilmeyenlere anlatsın!
Yok daha neler! Bazen herkesin  herşeyi bildiğini farkettiğimde çok da fazla bir şey kaybetmediğimin farkına varıyorum  "bilmemek" gibisi de yokmuş diyerek avunuyor, çokca  şükrediyorum.


Misal;ne demiş felsefenin babası(Socrates);  " Tek bildiğim şey,  hiç bir şey bilmediğimdir.”  
Bilmemek güzel şey demek ki.  Biliyorum dediğiniz anda  hayret makamınız çökmüş demektir.  Ve bir anda her şey tepe taklak. 


Bilmemenin sınırı yok, bilginin de.  Ortada bilenler çok, bilmişler de.  "Bilmek" var  "bilmişlik" var; karıştırılıyor çoğu zaman.  Sınırı zorlayanlar da cabası.  Bilmediğini bilmeyenler ve bilmediğini kabul etmek istmeyenler,  hiç bir şey bilmeyenlerden daha da zor yola geliyor.


Yolda gezinenler ise cehalet kumkuması. Acınası durumlar hepsi.  Güzel sıfatlar verilmiş böylelerine; ben diyeyim  bunlara "çokbilmiş", siz deyin "ukala".   Her ne  derseniz deyin ama bilememenin  tadını da hiç bir şey vermiyor hani:)


Ha, bana sormayın ben bilmiyorum, O biliyor...Bilen varsa da  biri bana anlatsın:)
Ne demişler, bilmiyorum, öyleyse varım :)
Çok şükür...




09 Aralık 2009

mavi uçurtma(m)...


...
Takılmış kanadı kuşun; göğün dallarına
kimseler görmüyor...

Herşey alacakaranlık, herkes susmuş...

Maviler içinde "mavi"yi kaybettim;
kimseler  bilmiyor...

Göğe asılı bir uçurtma  hâlâ orda...
beni bekliyor...
...


.n.n.


Fotoğraf/Süperhoca(deviantart)

07 Aralık 2009

bir damla hüzündü gönlüme düşen...



...
Saklı duran bir sevdaydın
bahar nakışlı dallarda ..
Sen mi yenildin bilmem,
yoksa ben mi hazana...
Bir rüzgar esti sonra....
Savrulduk...
Sen bir yana...
Ben bir yana...
...

 .n.nur.

***


 Fotoğraf/KELEBEK(Zeyyal)a aittir...
kalbi teşekkürlerimle birlikte  Sevgili Kelebeğe ithaf olunur :)

16 Kasım 2009

aynadaki...


"Bu sabah aynaya baktım, kimseyi göremedim..."
Beatles
***

Aynalar mı buğulanmış, yoksa içimden geçenler mi?..

Ayna ayna!
söyle bana,
Bu yabancı da kim?
Burası neresi...
Ben nerdeyim...

Sorular...aynalar...yolculuklar...kalbin halleri...yüzleşmeler...göçebe haller...h/içlenmeler...derinzamanlar....derken...
...
Cevapları arıyoruz...

Bulduğumuzda...
Kısmetse  gene buralarda olacağız vesselam...
...

Dua ile...

04 Kasım 2009

mutluluk yakaladığımız küçük "an"larda...


Bir parça mutluluğu
birbirimize fazla
Bulduğumuz olur da;
yetinemeyiz azla!

...


deli


Foto/Mehmet Emin Dinçel

dök şu kalbinin yüklerini dünyanın kucağına da...


evet,
dünya zamansızlıklarla dolu;

ama


kendi cebimizde

kaybettiğimiz bir şeyi
bulmak o kadar zor mu?
...


Gökhan Özcan

03 Kasım 2009

eylül ertesi...


Eylül ertesi... Kasım arefesi...
Baharla karışık hüzün denemesi...


Eylül hüznüne daha alışamamışken,

ardı sıra gelen

"Ekim" rüzgarları da pek bir can alıcı esiyor;

esrikleştiriyor insanı...üşütüyor!


Bir farklılık çöküyor üzerimize.

Abıhayat suyuna susamışlığın verdiği bir rehavet.

Kekremsi tatlar bulaşıyor her y/anımıza...

Ah bu suspus gönüllü mevsimler yok mu!...
hüzne meftun!
Tebessümleri bile bir b/aşka...
bir b/aşka t/adı ayrılıkların...


Eylül ertesi...Kasım arefesi...

Baharla karışık hüzün denemesi...


Bir yanda yeni başlangıçlara yelken açmanın arefesi,

diğer yanda hasret türkülerinin yakıldığı "an"lar.


Kıyıya vurmuş umutlar...

hüzünlerin dayanılmaz serinliği...
sükutun en katıksız en derin hali...

Ben diyeyim "Eylül",

sen de "Ekim!"...


aynı makamın ezgileri...

aynı terennüm...



http://www.keyfincelugat.com


***


Eylül bitti....Ekim de...Kasım derseniz henüz alışıyoruz...ama olsun..ha eylül.. ha ekim... ha kasım ne farkeder...biz hüzün makamından ezgiler dinlemeye çoktan başlamadık mı bile?..
sonbaharın son demlerinde değil miyiz? kış iyiden iyiye kendini hissettirmeye başladı bile...
son nakaratların belki de son(suz) dokunuşları bunlar..
duymalı belki de..
hissetmeli...
düşünmeli...
...










23 Ekim 2009

19 Ekim 2009

Günler "an"ları silerken...

...

Hayat,

"içini bir mana ile doldurabildiğimiz
anlardan"

ibaretmiş,


kime ne?


En yaldızlı yalanlara bulanarak
tutuşturuluyor elimize dünyanın kiri...


...


Gökhan Özcan

gece yürüyüşleri...


Geceye adımını atanlar,
"karanlıkta yürümeyi göze alanlardır"
deyip
gecenin karanlığında ilerlemeye çalışıyorum.
Dolaşıyorum kapı kapı!...
Her kapıda kırk kilit!..
kırk kilide yamanmış olur olmaz düşler!
Açık duran kapılara ise kapanıyor düşlerim.
Feri sönmüş yıldızlar...
bezgin bir gökyüzü...
ışığı alınmış pervaneler...
etraf zifiri karanlık!...
Esrarengiz bir ışık ararken ruhumun mahzeni,
karşıma çıkan ilk çıkmazdan sapıyorum...

"çıkmaz" dediysem de
bazen de çıkmazlarda

"aydınlığa açılan yollar" gizlidir diye biliyorum.

Geceyle yüzleşmek hiç kolay değil!...


gecenin dayanılmaz suskunluğu...
yorgun tebessümler...
ıssız düşler...
gündüzden kalma kelime kırıntıları..
herşey durgun;
geceye yakışır şekilde....

Gece ki ışığa hasret yaşar.


Eğer kara ise düşleriniz,
geceye hoş geldiniz..

gece ve ışık...
aşk ve aşık..
ses ve sükunet...

düş ve gerçek...

...

06 Ekim 2009

gül yaprağında zaman...

Koşar adımlarla
yanımdan geçti zaman..

avuçlarında
bir tutam çocuk telaşı,

ıslanmış düşleri,

ve
kocaman gözleriyle...
...
.n.n.

Esma Semineri...

"Papatya" dersem, çık!
"Gül" dersem, gülümse!
Zaman "aşk zamanı!"
Işıltılı bir çocuk gülüşü dört bir yanda...
Açmış sergisini en alımlısından...
Bir "bahar" saltanatı...
Güller aşka boyanmış.
Papatyalarda binbir sefa...
Bir hayal tufanı ki... sorma gitsin!
Ha, unutmadan:
Bakışlarını al yanına gelirken,
Esma Gözlüklerini de...

...

..n.n..


*****

mevsim hazan olsa da...
gönüller yine de hep bahara niyetli :)
esma gözlüklerini yanımızdan hiç eksik etmesek de
g/özlerimizi hep bahara açsak :)
bahara niyetli
kalbi dualarla..

29 Eylül 2009

buyrun...(simitler taze!)...

Çay içmeye...
Arkadaş seçmeye...
Gönülden geçmeye...
Çay içmeye buyrun!
(Kelimelerinizle...)

..suvari..

foto/m.salih güler

bir kaç kelimen olsun kıyıda köşede...gün gelir...

Hayatında hiç balta tutmamış, odun kırmamış, bir sobayı tutuşturup ısınmanın keyfine varmamış…Bir çeşme başında kuyrukta bekleyip bir bidon su doldurmamış…Yer yatağından uyanıp, yer sofrasında aynı kaba kaşık sallamamış…Gaz lambasının titrek ışığında kitap okumamış…Kuzine’de ekmek kızartmamış, portakal kabuğunu o kızgın demirin üstüne koyup odasına rayiha katmamış…
Ve fakat hayatı anlamaya çalışıyor genç adam;

aşkı anlamaya çalışıyor…
***
Senin kelimelerin yok; sen ona yan önce…
Nasıl söyleyeceksin kalbindeki yangını?
Nasıl?
***
Nasıl “Yunus” olunacak?
Oduna gerek yok ki, düzgününü arasın garibim…
Doğal gaz faturaları da “otomatik ödeme”de…
Hani yollayıp fatura ödetsen, kuyrukta beklesin, sabrı öğrensin diye…
O da yok…
***
Kelimeleri de yok…
Sadece; slm, nbr…
***
Ama haklarını yemeyelim; sanal olan her şeyi kavramış durumdalar…Sanal: Gerçekte yeri olmayıp, zihinde tasarlanan, mevhum, farazi… (TDK Sözlük)Aşkına dair bir cümle yaz… Mektup veya kart… Postaya ver… Aşkın o postayı beklesin…
Sen de cevabını…
Ama olmaz…
SMS veya MSN varken…
İster çiçek yolla anında görsün ekranında…
İstersen “gülümseyen” bir yüz…Cevabın gelmesi de beş-on saniye…Bir kalp veya “kızgın” bir yüz…
***
Beklemek öğrenmektir hâlbuki…
Isınmak için odun kıracaksın, sobayı tutuşturacaksın…
Vücudun ve beynin çalışacak.
Beyin “kelimelerle” çalışır..
Kelimelerle düşünürsün…
Düşündükçe öğrenirsin…
Gün gelir de elektrikler kesildiğinde veya sular veya doğalgaz…Telekomünikasyonsuz kaldığında…
İşe yarar…
Ateşi, suyu, toprağı hatırlarsın…
Konuşacak kelimelerin olur…


Murat Başaran

25 Eylül 2009

aklına eseni değil, kalbine eseni...

Ah, kalbim!
beni dinle!
az daha dayan/san...
ereceksin belki de aşkın sır/rına...
..n.nur..

yansıma...

...
ne kaldı geriye aslına uygun olan
...

İbrahim Tenekeci

18 Eylül 2009

bayramları sevmem ben..!

-Murat’ın günlüğünden-

‘Haydi yavrum banyoya’ diye seslendi yine annem
Sizin arife dediğiniz benim için cehennem
Yarın bayram ya, yıkanılacakmış
Böyle günlerde temiz olunmalıymış
Temiz olmak iyi ama
Ya buna ihtiyacım yoksa!
Sanki yasa
Büyükleri anlamıyorum bazen
Onlar da beni zaten
İstediğin kadar yalvar,
Varsa yoksa kurallar!
Yarın bayram Murat
Hadi erken yat
Misafirlere yine surat asma emi çocuğum..!
Bak bugün bayram.
Ah ne gam!
Ya içimden gelmiyorsa anne!
Hem o sahte gülücükler de ne öyle
‘Ay! ne şeker çocuk bu böyle..

Haydi söyle..
Adın ne bakim senin..?
Az sonra unutmayacağından ne kadar emin..
Neden başka gün gelmemiş de bayramda gelmiş ki
Şimdi gidecek..
bir dahaki bayramda belki anca gelecek
Peki niçin!?
İçini rahatlatmak için..
Tamam..!
Dedemin vefatından bu yana
Annemin yaptığını kimse yapmadı bana
Ama iyi bir şeymiş gibi bayram demesi yok mu
Buna tahammül edemiyorum işte..!
Niye anlamıyor ki beni..
Bayramı varsa, sonrası da var bunun
Okula gidince diğer çocuklardan dinlemesi var
Gözleri parlayarak bayramı aileleriyle birlikte geçirdiklerini,
Nasıl mutlu olup eğlendiklerini öğrenmesi var.

En kötüsü de; yüzlerini bana dönerek,
Sen ne yaptın diye sormaları var!
Ne anlatabilirim ki onlara..
Yüzüme atılan yalancı gülücüklerin
ardına saklanmış acıma duygularını okuduğumu mu !

Annemle alışverişe çıktık,
Babamla Lünapark’a gittik diyemedikten sonra
bayram bize uğramaz
Bayram benim için gözyaşı demek oysa,
Çünkü en çok bayramlarda ağlarım ben..
Bir de sınıf arkadaşlarımın anılarını dinledikten sonra

Bayram rüzgar olur o zaman.
Olmayan tozları ortalığa savurur.
Annem yine niye ağladığın diye sorar,
Cevap alamayınca, bunu gözüme toz kaçtığına yorar.

Hem en çok bayramlarda gözüme toz kaçar benim.
Annemi en çok bayramlarda özlerim.


O suskun, o sevimli çocuk gider de yerine başkası gelir
Şefkatini ödüllendirmek için anne dediğim,
Aysun Abla’dan bile nefret ederim!
Bu yüzden,
En çok bayramlarda uyurum ben
Dedim ya, değişir huyum
Annemi görebilmek için rüyamda
Uyurum.. uyurum.. uyurum

Zordur burada bayramlar zor !
Anne baba olmayınca
Vakit geçmek bilmiyor ..!
...

31/12/2006, Arife
Yetiştirme Yurdu

Selim Şevkioğlu(cemaat)
******
içinde hüzün rüzgarları esmeyen huzur dolu sevgi dolu bayramlarınız olsun inş.
hayırlı bayramlar...

foto/serdar erdal/fotokritik

12 Eylül 2009

hüzne bakan yanımız..eylül..

Eylül!..
söylenişinde bile binlerce hüzün d/okunuşu.
Eylül...

hüzne bakan tarafımız.
Ya mevsimler!...

"hüzün" makamından çalmaya başlarlar
eylül gelince.

Gönül pencerelerinde
güneşin s/olgun yüzü...
g/özpınarlarına birikmiş eylül bulutları...

başka baharlara,
başka yazlara
ertelenen umut yolculukları...

Eylül,
d/okunduğu yere hüznünü bırakırken;
eylülde d/okunuşlar bir başka olur umutlara.

Hüzünlerin dillendiği,
umutların el açıp
dilendiği aydır eylül.

Bütün yollar
"eylül"e çıkar,
hüzne d/okunduğumuz saatlerde...

Ve ömür ağacından
bir yaprak daha düşer
eylülün
her b/akışında...
her d/okunuşunda...
...
..n.nur..

11 Eylül 2009

Hayret Makamı; Sübhanallah!..


Bir deniz kenarı duası:
Sübhanallah!
Bir dağın eteğindeki
küçücük bedenimizden
çıkan büyük söz:
Sübhanallah!
Gördüğümüz her güzel şey
SEN'i hatırlıyor:
Sübhanallah!
...
..nihan..
foto/seyhan

eylül hüznü...


Her insanın
ömründe
bir defa yaşadığı...
Ve her eylül hüznü,
içinde mutlaka
bir bahar umudu barındırır.
...

n.n.

07 Eylül 2009

hüzün d/okunuşları...


Desem ki
hep eylüldür içimde zaman..
Döner mi ki mevsimler tekrar
bahara..?

sevmek dinlemektir....


Karşımızdakini hiç dinlemeden
sürekli konuşmanın adı "sevmek" olmuş...
Ne saçmalık!
Oysa konuşmak,
çoğu zaman
karşındakine boyun eğdirmek,
cesaretini kırmak içindir.
Ya da daha baştan
yenildiğini kendine bile çaktırmamak için çırpınıp durmaktır konuşmak!..
Gerçekten sevmek, dinlemekle başlar.
...



Haşmet Babaoğlu

04 Eylül 2009

Varken...

Henüz yaşarken bu efendi umut;
Karanlık günlerin aydınlığa döneceği.
Sakın tavsama sakın yüksünme;

İnsanın yarası sağken iyileşir
sağken omuz silkersin bunca engele
ergene, ereğine sağken ulaşırsın.

...
İbibikler sen yaşarken tüner eriğin dalına
Mavilik sen yaşarken o tavanda gezinir
Sen yaşarken pembeleşir ortancalar.
İşte aşkın, hürlüğün, tutsaklığın;
Koca beyazlık, günbaşı serinliği;
Sen henüz yaşarken, ölmeden önce!
Son nefesinde;
keşke şöyle yapsaydım! deme
Aklını başına toplamak elindeydi
Yüreğini pekiştirmek zaten elinde.

Söyle
Diriye, gümraha, düzenliye özenip
Kötü, viran, bozuğa gücenmez miydin?
Güzelle çirkini, yalanla gerçeği tartacak terazi
Yaşarken elindeydi...

İnsan yaşarken varır bir ölmezliğe.



Metin Eloğlu

27 Ağustos 2009

Sabrın adın Ramazan,Şükrün adı Ramazan...

Ramazan Ramazan,

ezberi bozan...

...

Sabrın adın Ramazan...

Şükrün adı Ramazan...

***

güzel bir ezgi ve yüreğimize tebessüm konduran bir klip...beğenilerinize sunulur :)

26 Ağustos 2009

kapı çalar...

Bütün tedirginliğim üstümde
korkarak sorarım: "kim o?"
Ramazan!

Her yer dağınık
Aynadaki gözlerime yabancıyım!
Ellerimde ağırlığı dünyanın.
Kalbim paramparça;
Hoş geldin ramazan!

Gel şöyle gir içeri!
Sorma perişanlığımı n'olur!
İçim içimi yiyor zaten.
Ev senin; istediğin yere otur.
Görüyorsun, dalmışım dünyaya;
Unutup misafirliğimi.
Tam da vaktinde geldin!

"Nerde kalmıştık ?"

...
Ali Hakkoymaz

sevgi sınavı...

Bir gün, ermişlerden birine sormuşlar:
“Sevginin sözünü edenler ile sevgiyi gerçekten yaşayanlar arasında ne fark vardır?”
“Bakın, göstereyim” demiş ermiş.
Bir sofra hazırlamış. Sevgiyi dilinden düşürmeyen, ama dilden gönüle de indirmeyen kişileri çağırmış bu sofraya.
Hepsi yerlerine oturmuşlar.
Derken, tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da ‘derviş kaşığı’ denilen bir metre boyunda kaşıklar.
Ermiş:
“Bu kaşıkların sapının ucundan tutup öyle yiyeceksiniz” diye bir şart da koşmuş. “Öyle kaşığın çukur kısmına yakın yerden tutmak yok.”
“Peki” demişler ve çorbayı içmeye girişmişler.
Fakat o da ne?
Kaşıklar uzun geldiğinden, sofradaki hiç kimse bir türlü döküp saçmadan götüremiyormuş çorbayı ağzına. En sonunda, bakmışlar bu iş olmuyor, vazgeçmişler çorbadan. Öylece, aç aç kalkmışlar sofradan.
Onlar sofradan kalktıktan sonra, ermiş:
“Şimdi de sevgiyi gerçekten bilip yaşayanları çağıralım yemeğe” demiş.
Yüzleri aydınlık, gözleri sevgiyle gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya. Ermiş:
“Buyrun bakalım” deyince de, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp karşısındaki ihvanına uzatıp içmişler çorbalarını.
Böylece her biri diğerini doyurmuş ve kendisi de doymuş olarak şükür içinde kalkmış sofradan.

“İşte” demiş ermiş:
“Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim ki, kardeşini düşünür de doyurursa, o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın ki, hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman.”
İsmail Örgen

Küçük bir çocuk gibi şimdi kalbim...

Hoş geldin ey Şehr-i Ramazan!
Küçük bir çocuk gibi şimdi kalbim..
kelebek misali,
özgür...
mutlu...
sen de geldin ya...
pır pır etti işte!
kanatlanıverdi.
uçtu...
Yüreğimde bin umut
Güllerin kokusu...
Rahmetin...
Bereketin...
Huzurun...
Secdelerin...
Sığmaz oldu içim içime...
taştı yine yüreğim!
Katmer katmer şimdi
tüm dileklerim...
tövbelerim...
ve kayboldu...
incindiklerim...
küskünlüklerim..
kinlerim..
kibirlerim..
bitmeyen hüzünlerim...
Daha ne ister ki artık !
Ah şu benim uslanmaz yüreğim,
şu fakir...şu öksüz yüreğim.
daha ne ister!
daha ne!
Geldin ya!
Hoş geldin ey Şehr-i Ramazan!
hoş geldin...Safalar getirdin gönlüme....
Ama;yine gideceksin..
yüreğimde uçuşan kuşlar da peşinden...
Ah keşke...
keşke hiç gitmesen..
hep bizimle kalsan...
tutsan yüreğimizden...
tutsan...
hep umutla...
hep huzurla...
hep...
...
dipnot: bu karalamalar eski sayfamızdan alıntılanmıştır...diğer yazılarımızı da ara ara , "derinzamanlar"a taşıyacağız inş... Ramazan-ı Şerifinizi gönül huzuru ve bereketi ile geçirmeniz dileği ve duasıyla...
foto/Süleyman Çelikel

12 Ağustos 2009

nedense...

seviyorum
aklımın
almadığı şeyleri
...

İbrahim Tenekeci

07 Ağustos 2009

05 Ağustos 2009

Berat Kandili...

"Allahım, şayet ismimi saîdler defterine yazdıysan, orada sabit kıl. Şayet ismimi şakiler defterine yazdıysan oradan sil. Çünkü Sen buyurdun ki, 'Allah dilediğini siler yok eder, dilediğini de sabit bırakır, Levh-i Mahfuz Onun katındadır."
( Ra’d Suresi, 39; Mecmuatü’l-Ahzab, 1:597.)


***
bu gece saidler defterine yazılanlardan oluruz inş, bu geceyi layıkıyla geçirebilme duasıyla hepinizin beratı mübarek ola...
dua eder, dua beklerim inş...
hayırlı kandiller...


foto/Osman Yalçınkaya

04 Ağustos 2009

kim demiş!

 
kim demiş masallarda yaşadığımı,
geceleri gökyüzünden
yıldız topladığımı
kim görmüş.

kim demiş, gökkuşağının peşine takıldığımı..
rüzgarla yarıştığımı kim görmüş
yağmurda gül s/açtığımı
aşka kandığımı
yandığımı
bir aşkın alevinde...
gören var mı?
ben görmedim!

02 Ağustos 2009

çocuktan al haberi :))

Geçenlerde bir anne ve çocuğunun konuşmalarına kulak misafiri olmuştum ve küçüğün sorduğu soruyu duyunca, hafif bir gülümsemeyle beraber şaşırdım doğrusu  Tam da çocuktan al haberi(soruyu) dedirtecek bir soruydu.

Çocuk annesine dönüp:
-"Dünya bir insan mıdır anne?"deyince,
anne hafif bir şaşkınlıkla ne cevap vereceğini bilemeden biraz da gülümseyerek sadece "hayır" diyebilmişti...

Annesinin yerine ben cevap vermek istemiştim o an, ve şöyle demek gelmişti içimden:
-Evet tatlı çocuk, dünya bir insandır hem de ne insan; insanları parmağında oynatan, herkesi avucunun içine alan, sürekli insan hayatıyla beslenen ve hiç doymayan aç gözlü bir insan :)

...


foto/serkan koçak

27 Temmuz 2009

kıble...

Gidiyorsun da...
İstikamet ne tarafaydı?...
rüzgara mı, kuşlara mı,
yıldızlara mı ayarlı yönün!...

aya mı güneşe mi;
çiçeğin bir bakışına,
kelebeğin bir nakışına mı!
...
kalbini takip et,
hepsini bulursun orda;
kalbinde...
kıbleyi şaşırma!
kıbleyi şaşıran,
kalbini karanlıklarda bulur.

...
dipnot: fotoğraf da konuyla pek alakalı olmamış gibi ama, artık idare ediverin :))

aşka doğru...

ağıtlar sessiz direnişte
dualar yarışta...
aşk desen başka heveste
tam da bulduk derken
kaybettik işte
uğurlar ola...
...
yıldızlara yakın bir yerde
bir gün..
belki...
...


n.n.(yirmiyeditemmmuzikibindokuz)

18 Temmuz 2009

saklambaç...

Hayat böyledir işte, hep mızıkçıdır. Saklambaç oynamaya kalkarsın, hep sen ebe olursun. Göz yummaz hayat sana hiç. Hele arkasını hiç dönmez.  Her an takiptedir seni.  Sen saklandım sanırsın ama o hiç ummadığın anda sobeler seni.  Zaten sobeleyen hep odur.   Ara sıra kendini atlatırsın ama, ona yakalanmaktan asla  kurtulamazsın..  Senden gerçekten korkulur be hayat, sen neymişsin! ..yüzüme gülüp arkamdan ne dolaplar çeviriyormuşsun da haberim yokmuş. Bu seferlik affetim desem de inanma...."affetmesen n'olur, sen bana mecbursun!" dediğini de duyar gibiyim...haksız da sayılmazsın hani.
Ne senle ne de sensiz....
Oysa ne güzel, gül gibi geçinip gidiyorduk. Ara sıra oyunlar oynuyorduk... Her ne kadar oyunbozan da olsan seni seviyordum...Oysa şimdi...
Ah be hayat, mızıkçılık yapmayacaktın, iki yüzlü olmayacaktın, yapmayacaktın bana bunu!
Artık sana nasıl güvenebilirim ki?....tekrar kaldığımız yerden nasıl devam edebiliriz ha, söylermisin?...

Söyler misin, sen hiç değişmeyecek misin?
...

01 Temmuz 2009

hüzzam makamından....

Ne kadar kolay bir başkasına ait günlüklerin, harflerin, kıvrımların üzerinden geçmek sabahlar kadar. Başka hayatların üzerinden yürümek ne kadar kolay. Nasılsa ölen başkasıdır, yaşayan da...
Yürek isteyen, insanın kendi hayatının üzerinden geçebilmesi.
Yeniden yaşayabilmesi, yeniden ölmesi...
Söyle, bunca yıl aradan sonra bir zamanlar olduğun "ben"i aramaya cesaretin var mı?

Ey kalbim, bu kente ilk geldiğin gün hatırında mı?
Bir güz istasyonunda sırtında beyaz kazak. Ve o günkü gözlerin sende mi hala?

İstersen sus ve istersen yine konuşma...

Sürgünlüğün bir bakıma o günlerden kalma....


Nazan Bekiroğlu

umut...


bir çiçek açarken neyi beklerse
onu umuyorum kendime kapanırken...
...
Suavi Kemal Yazgıç
Adile Bal(alıntılayan)

30 Haziran 2009

nasılsın bugün?...



Eh işte!
dünya gurbetinde/n hallice...

...



foto/Ercan Enterli

anlatmak istediğim...

Sanki yaşamak gibi bir şey..
değil işte!
Sanki ölmek gibi bir şey..
değil işte!

Nasıl desem bilmem ki!
sanki yokmuş gibi yerinde kalbim!
işte onun gibi bir şey!
anlatmak istediğim...

...


FOTO/Nurettin Öztürk

25 Haziran 2009

Regaip kandili...

Gel diyor O Sevgili, gitmemek olmaz.
Bil diyor O Sevgili bilmemek olmaz.
Şimdi bütün dileklerimizi hayırlara yormak vaktidir..
Yolumuzu dualara çevirme vaktidir...

Meryem Aybike Sinan...

****

yüreği(m)nizin bu gece kandil kandil yanması, bütün duaları(m)nızın seferber olması duasıyla inşaAllah...

mübarek olsun Regaip kandili(m)niz
ve üç ayları(m)nız..
dualarda buluşalım...

foto/Ali Tutan



18 Haziran 2009

reçete...

Bir tutam sevgi...
Bir tutam aşk...
Bir tutam umut...
Bir tutam sabır...
Hepsini imanla harmanlayıp gönül teknesinde yoğur, akıl tezgahında aç, kalp ocağında pişir.
Acıyan yanlara...
Her derde deva...
...

14 Haziran 2009

ayrılık vakti...

Gözyaşı terk ederken yuvasını
nereden bilsindi zavallı hemen,
biraz sonra bir ayrılığın resmini çizecek!
Dalında son defa salındıktan sonra

döne döne eylül sarısı yaprak...
Burası dünya...
Burası dünya...
Ayrılık muhakkak...

Ayrılığa biz bunca ayrıyken;
ayrılık muhakkak!

Ya hak!
Ya Hay!
Ya Kayyum!


Ali Hakkoymaz
foto /erhan başyiğit