28 Ocak 2010

hayat yokuşunda inecek var!....müsait bi yerde durur musunuz lütfen?



..yük ağır...yolcu yorgun...adımlar korkulu...yol uzun mu uzun...ve..ve...yüklenmişiz yükümüzü sonsuzluk kervanında...



foto/Faruk Akbaş

***
 dipnot:; ödül+mim.... unutulmamıştır  efendim:)...bilahare dönüşte inşaallah....
yol uzun olunca:)

21 Ocak 2010

dün dünde kaldı cancağızım...şimdi yeni şeyler söylemek lazım...



"Merak edilecek şey: Acaba insanlar en çok neden korkarlar?
Herhalde her şeyden çok yeni bir adım atmaktan, kendi söyleyecekleri yeni bir sözden olsa gerek...Ama ben de bayağı gevezelik ediyorum...Gevezelik ettiğim için de hiç bir şey yapmıyorum...Galiba işin doğrusu şöyle; bir şey yapmadığım için gevezelik ediyorum...Ben gevezeliği bu son günlerde, sürekli bir köşede yatarak ve saçma sapan şeyler düşünerek öğrendim..."


Dostoyevski'nin "Suç ve Ceza" adlı romanından altını çizdiğim satırlardı....


Fotoğraf/Kâzım Mızrak
Teşekkürlerimizle:)

***
hatırlatma(1)
"Ya resim, resim nerde?" dediğinizi  duyar gibiyim:)...Efendim, şimdi şöyle; resim  şu an beklemede...aramızda ufak tefek sorunlar vardı, onları halledebilir de gönlünü yapabilir isek şayet ...yazı ve resim birarada sayfamızda arzı endam eyleyebilecekler:))....yani inşaallah:)

hatırlatma(2)
ve görüldüğü üzre  hatırlatma(1) in  de hükmü kalmamıştır dolayısıyla....

14 Ocak 2010

vicdanın(ın) sesini dinle bak ne diyor!

Olmayınca...olmuyor işte! Fazla söze ne hacet...


Vicdan denen o bilirkişi var ya....Nasıl da insanı en zayıf noktasından yakalar....Nasıl da insanı susturur öyle....İnsanlıktan nasibini almamışları düşünüyorum da, yani hiç bir kategoriye sığdırmayacağımız insanları. Onun ismini duymaya bile tahammül edemezler çoğu zaman.


Susturmak için ellerinden geleni ardına koymazlar bu tür  insancıklar...
İnsancık diyorum, çünkü insan demeye bir türlü dilim varmıyor...


" hiç mi vicdan yok be sende  kardeşim ?" dediğin  zaman, bön bön bakarlar  insanın suratına...Çünkü vicdan kelimesi onların lugatinde yer almaz...Vicdanlarını estetik bir  operasyonla aldırmış da olabilirler...bakmayın bana öyle..hayatta herşey mümkün değil mi?...hele de herşeyin  maneviyattan maddiyata dönüştüğü bu çağda..insanların birbirini yok yere  yok ettiği bu uzay çağında.....olmaz mı, olabilir elbette..


Evet, ne diyorduk..."vicdanın sesi" diyorduk..... "dinle bak ne diyor!" diyorduk...Demek kolay da,  o sesi hissedebilmek asıl zor olan....Vicdan  kükredi mi bir kere, düşünceler susar,  cümleler tırsar, kelimeler kaçacak yer arar..Konuşunca da pek bir  ağır konuşur  bu  vicdan denen  bilirkişi. İyi de eder hani!...Öyle hafife almaya gelmez...Akıl,  mantık,  dış ses, iç ses, hayaller, duygular bazen insanı yanıltabilir;  ama vicdan öyle mi ya!... Çok farklı bir ses bu.  İnsanı insan yapan en temel özellik.


Vicdanı olmayan insan, dürüstlükten dem vurabilir mi  hiç?...Söz edebilir mi doğruluktan?..Edebin, namusun,  merhametin  ne anlama geldiğini bilir mi hiç?...Sahi nerelidir acaba bu vicdansızlar?.....Buralı mı?...Kimlerden?...Sahici bakarlar mı bunlar?...Gören körlerden midir?..Nerelidir bunlar?...


Göz dedim de, gözler  yalan söyler mi ?.. bal gibi de söyler.....hele de öz yalansa, göz çok rahat yalan söyler...Hem de gözünüzün içine baka baka...(bakmayın siz öyle "gözler yalan söylemez" türünden süslü laflara; onlar  "aşkın gözü kördür" tezini savunanların yalanıdır)... ama  vicdan derseniz, o başka!... 0 doğrucu davuttur, doğruluktan asla şaşmaz!..Adaletlidir....Her halukarda gerçeğin ikizidir vicdan....


Tabi bunlar hep vicdanı olanlar için dile gelen şeylerdir...Vicdansızların kapısından bile geçmez  merhamet, şefkat, doğruluk...dürüstlük..v.s...gibi vasıflar...


Vicdanıyla mücadele ederken  insan  bazen zorluklar da yaşayabilir. Herşey güllük gülistanlık olmayabilir.  Bu çok doğaldır...Mücadale etmek bir nevi hesaplaşmaktır aslında....Yüzleşmek ya da... İnsan vicdanıyla yüzleşirken, bazen kalbine de  danışabilmelidir, danışmalıdır daha doğrusu.  Önce kalp  doğruyu söyleyecek ki, vicdan  ona göre hareket etsin, onaylasın....İkisi ortak hareket ettiği  müddetçe ışığı yakalamak çok daha kolay olur zannımca...Işık derken,  insanlığı aydınlatan  gerçek ışıktan bahsediyorum...O'nun ışığından....


İnsan denen varlık, hep kazanmaya odaklanmıştır.  Yenilmek, kaybetmek denen olgu insanı yıpratmaya hüzünlendirmeye yeter de artar bile....Ama olsun ne çıkar!  Bazen yenilmek de güzeldir.  Yenildiğin  şey seni  "sen" yapacaksa şayet;


Kaybet!...Yenil!....Ağla!...Sus!...Düşün!...Dinle!...n'olur ki!... İçindeki sesi dinle....Kalbini dinle...Vicdanını dinle... Yenil vicdanına!...Yenil ki yeni ufuklar açılsın kalbinin derinliklerinde...


Hayat  sanırım böyle bir şey işte.  İçinde  " yenmek" de var  "yenilmek" de....Ağlamak da var gülmek de...Yenileceksek de  bu vicdanımızdan yana olsun... Ağlayacaksak da vicdanımız bizi ağlatsın....Öyle ki, yenildiğimizde de kazançlı olan biz olalım, kalbimiz olsun,   kendimiz olalım ... Demek ki   kazanmak   için bazen "yenilmek" gerekebiliyor vesselam.. Gerçi  tüm duygularda  bu böyledir; yenilmenin tadına varacaksın ki kazanmanın kıymeti anlaşılabilsin....


Demem o ki sözün özü ;  "Vicdanına yenik düş,  kalbini yeniden keşfet!..hepsi bu....(bu bendenizin sloganıdır,  kullanabilirsiniz  pek tabii, telif  melif hakkı da istemem hem :))


O halde kendimden başlamalıyım önce nefs muhasebesine, vicdan muhasebesine(çok şükür, bizim vicdanımızla görülecek öyle pek büyük bir hesabımız yok ama...nefsimizle olan   şu hesabı bir kez daha gözden geçirmekte fayda var..


Hazır mısın yenilmeye?.....Baştan aşağı yenilenmeye?......Dur bekle  ben de geliyorum..
Haydi vira bismillah...


...n.nur...


Foto/Ayla Sarıoğlu

***


Lafı biraz fazlaca uzatmışız galiba.....affola..

06 Ocak 2010

kaç penceresi var kalbinin?



Anladım ki, insan neye odaklanırsa(ki güzele güzelliklere odaklanmak olmalı asıl gaye) ordan bir pencere açılıyormuş insanın gönül g/özüne... ve ordan bakıldığında her şeyin aslını görebilmek çok daha mümkün olabiliyormuş... ve aslın asıl sahibini de...



Foto/Yasemin Ünsal

04 Ocak 2010

dur çocuk!...bekle!



Dışarda, inceden inceye, usul usul yağan kar tanecikleri . Çocuksu sevinçler  buluşmuş kar üstünde...Kartopu oynayan  düşler... Hüzün rengindeki telaşlarıyla birlikte sessiz sedasız bir köşede bekleşen yağmur damlacıkları...Sonrası hep bildik şeyler işte...tanıdık sorular...ama bu sefer nasıl olduysa ben erken davrandım.
Kışları sever misin? dedim.
-Evet dedi, kışları da, kuşları da....içimizdeki baharları da...tropikal yalnızlıkları hele...
-Peki ya "yaz"? dedim.
Yazamadı...Çekip gitti...Sonra ne mi oldu?
Olmadı...


foto/333_by_kalemkar(deviantart)