28 Ağustos 2010

elma şekeri...



- hayat nedir sence, bir ısırıkta bitirilen elma şekeri mi?
- birincisi; elmayı sevmem,   ikincisi de; soru soranları....
-...!!?






22 Ağustos 2010

düşünmek mutsuzluktur...


"Şunu öğrenmelisin : Sen hiç bir işe yaramaz değilsin. Seni senden çalan toplumdur. 
-Kültür bir şeye cesaret edebilme sorunudur. Okumaya cesaret edebilme, bir görüşe inanmaya cesaret edebilme, görüşlerini açıklayabilme cesaretidir.

-Kültür, insanlık uğraşısının üst yapısı değil, temelidir. 

-Güç ve korku her zaman yan yanadır. 
-Aşk acısı çekmedim hiç, çünkü dünyanın verdiği acı her zaman güçlüydü. 
-Dünyanın acısı olmasaydı taze yeşil yapraklar üzerindeki güneş ışınlarının anlamı olmazdı. 
-İnsanın kendi dünyası dışında yaşayacağı bir dünya yoktur.” 


***
öyleyse  "dön bak dünyaya"



...Tezer Özlü...(izdiham)
başlık/SulhiCeylan 

17 Ağustos 2010

hüzünlü dualarım vardı benim...

            
                                                               
                                                    
  Bir yanımız hep  hüzün!
    Bir yanımızda hep sevda!
Bir yanımız hep umut!
    Bir yanımızda hep dua....


Bir tutam hüzünle başlar aslında her şey ve bir tutam dua ile devam eder durduraksız..
ve hüzünlü dualarla çıkılır yola..
....




Anlamasak da hüzünlü dualardır bizi biz yapan...Sevdalardır vuslatı hatırlatan ..ki Aşk-ı İlahi'ye kavuşmadır dua.
Bir güle dokunmaktır usulca,  ya da umuda yolculuk etmek,  kalbine doldurduğun bir avuç sızıyla beraber...  Gökkuşağındaki renklere tutunup elini uzatmak bulutlara doğru ve kaybolmak bulutların arasında... sonsuza kadar  kalakalmak öylece...

Belki de bir kuşun kanadına yaslanmak ve gökyüzünün maviliğine koşmak, ardına bile bakmadan..
kadife ıslıklı bir selam uzatmak; okyanusun maviliklerinde korkuya yatmış düşlere..

Dipsiz kuyulardan taaa güneşin ışığına halat bağlamak gecenin bir yarısında....seslenmek bir uçurumun kenarından avazın çıktığı kadar; dağlardan kopup gelen  çığlara aldırmadan...

Gökyüzünde rüzgarla yarış yapan kuşları anlamak ve özlemek yağmuru...ve yağmur sonrası kaybolmak toprağın o dayanılmaz kokusunda..yarışmak uçurtmalarla kendinden emin; ben de varım diye !

Ya da bir su damlasının akması gibidir dua; tenhalarda kalmış solmuş  kurumuş bir güle can verir gibi.. yürek yangınlarına sürülmüş bir merhem misali gibidir yada dua..

Uzanan bir el gibi, çok uzaklardan;  anne şefkati kadar sıcak, duygulu..masum..
belki de bir aşkdır dua; karşılıksız seveni bilmek ve kalbini koymak ortaya  ve acıların aslında hiç de acı vermediğini  anlatmak yüreğine ya da..

Ya da bir kaçıştır dua.. uzaklaşmak yalancı sevdalardan ölesiye...
Bir vasıta belki de sonsuzluğa uzanan  ve kapıları aralayan...

Ya da susalım artık...susmaktır belki  de dua.
anlatmaya ne hacet...sustum..!  
Ve kapadım gözlerimi artık, alışılmış yalnızlıklara ve alışılmış sevdalara..

sonrası mı?..
sonrası  bir rüya alemi ..
bir avuç hüzme..
bir düş damlası...ve
bir kelebek hafifliği...
ya da bir parça fasl-ı  kelam ..

geceler..gündüzler..umutlar ..sevdalar..aşklar..mevsimler..
yıllar..aylar..hüzünler..pişmanlıklar ve yalnızlıklar...
 Hep bize dair, bizle yaşayan ve bizle son  bulan...

Bir hiç gibi yaşamak ve bir hiç olduğunu anlayabilmektir dua...

Dedim ya;
Bir yanımız hep hüzne bakarken buğulu gözlerle..
Bir yanımız hep ağlaşadurur umutlarla; vuslat,  vuslat  diye...
Zira ne kalır ki  bizden geriye..
Bir küçük yalnızlıktan, kalbe dokunan bir tutam hüzünden
ve  yaslı dualarımızdan başka....

Hüzünlü dualarda, içinizdeki o saklı duran umudu yakalayabilmeniz dileği,
ve en önemlisi duasıyla....


***

eski yazdıklarıma göz gezdirirken rastladım bu posta; düşündüm de  kimin hüzünlü duaları yok ki,  kimin gözyaşlarıyla ıslanmış duaları yok.....ya da dualarında, özgürlüğün sonsuz ufuklarında gezmeyen kim var?
var mı ki?

                                  


11 Ağustos 2010

hayırlı ramazanlar :)



Heyy kim var orda...kim varsa çıksın ortaya..kimm?..Ramazan mı dediniz, ha tamam o zaman... Ramazansa  gelsin gelsin safalar  getirsin:)...umutlar getirsin...huzur getirsin..dostluk getirsin...kardeşlik getirsin.....kalbe serinlik..ruha derinlik...aklımıza dirlik düzenlik getirsin...duygularımıza, yaşayışımıza çeki düzen...
Gelsin gelsin!...her zaman başımızın üstüne...:)


****
Ramazan gelmiş; sarıp sarmalamaya...
Ramazan gelmiş; yürekleri ısıtmaya...
Ramazan gelmiş; hüzünleri dağıtmaya...
Ramazan gelmiş; kanat takıp uçurmaya...


Ramazan...


Gelsin gelsin!....her zaman gönüllerimiz sonuna kadar ona açık....her zaman başımızın tacı, gönüllerimizin sultanı....gelsin!....gelsin ama öyle hemen çabuk gitmesin...Hep öyle deriz ama sayılı gündür işte çabuk geçer gider  ....gelişiyle mutluluk kaynağı  olduğu kadar gidişiyle de yaşadıklarımızın hüznü olur; teselli cümleleri bırakırken tarifsiz duygularımıza....
Gelsin gelsin!....gelen ramazansa,  giden  susukunluğumuzdur..durgunluğumuzdur...umutsuzluğumuz...
Gelsin!....hoş gelmiş safalar getirmiş....
Ramazan, sen  hep gel  olur mu?....hep gel!...sana kapımız her zaman açık...sonuna kadar hem de...


Ramazan,  sen çok yaşa e mi !




****
her bir günün hakkını vererek geçirebilme  duasıyla  inşaAllah...hepi(m)nizin Ramazan-ı Şerif'i mübarek olsun, hayırlı ramazanlar....

06 Ağustos 2010

(d)aya(r)tmalar...dün bir bugün iki...



Dayatmak...  "Dayak atmak" gibi geliyor insana...
Biraz da "ayartmak" gibi sanki(gözleri boyayarak...)  Etrafıma şöyle bir bakıyorum da ne  de çok "ayartmaya" çalışanlar varmış, kalpleri,s/özleri, düş(ünce)leri, gül(üş)leri, renkleri... ahenkleri...

Beyazı katran karasına çalmak isteyenler ne de çokmuş meğer!
Doğruyu sandıklara kilitleyip de yalanı "gerçek" diye hayat sofrasına sunanlar...

Kendimiz olmaya çalışalım derken... "sevgi"..."şefkat"..."hoşgörü"..."dürüstlük"..."ahlak"..."vicdan" kelimelerini lûgatlarından çıkaranlar ne de çokmuş!
Nereye kadar hem... Dayatmaların bu çok sesli korosundan yükselen sesler.... Bu, çaktırmadan kulaklara (fısıldanan) masallar... Sahte bakışlar...

Ya dayanacak gücü kalmayınca insanın... Bir de üstüne üstlük gerçek dayanağının "O" olduğunu göremiyorsan şayet, dayatmaların girdabında kaybolup gitmek içten bile değil...
...
Varsın dayatsınlar... N'olur ki!   Hem hangi "dayatma" sonunda gelip dayanmayacaktır ki  "O"  nun kapısına.
İşte o gün kim öle,   kim kala... Kimlere kapı açıla, kimlerin yüzüne kapılar çarpıla...



02 Ağustos 2010

son gülen iyi güler! (mi)?

 .....
Gülüp geçmek  ha her şeye; olur olmaz  zamanlı zamansız!


Onlar da halimize gülüp geçerler mi bir gün; g/özümüze, yüzümüze bakıp bakıp...Ağladıklarımıza mı sayarlar yoksa;  "haydi, neyse!" deyip...
Ağlamayı biliyor muyuz ya?
Ağlayamadığımız her dakika, her saniye için... aldığımız her nefes, attığımız her adım, tuttuğumuz her dal için (geçen bir ömür için...) neler neler derler; kimbilir! Gülüp geçmek ha!  Gül bakalım, gül!


 Ah bir de gözyaşı olarak bize dönerlerse ya!
Hep bunlar, içimden geçenler, içime düşenler...

Gülmek güzel şey!   Her şeye rağmen!  Var mıdır "gülmek" gibisi?   "Gül"ü vermek gibi tıpkı!  Gönülden uzatılan her güzel söze, her inceliğe, edebince... İçinden "gül" geçen her şey yüreğimizi kanatlandırmaz mı zaten!   Uçmak istemez miyiz gül kokulu diyarlara?    Hele bir de tebessüm tadındaysa o gülmeler...
"Gülmek"ten,  gül'ü/vermekten daha güzel,  daha doğal ne olabilir ki...

Ama işte... Ya gülüp geçmek?
...


evet, " bu kez anladım "

***


foto/ada