"İnsan düşüyor, kalkıyor, kendisine bir hikâye kuruyor. Kendi hikâyesine çok inanıyor, az inanıyor, hiç inanmıyor. Başkalarının hikâyesine inanıyor. Kendisine inanılacak değişik hikâyeler buluyor. Bir ömrü bir hikâyenin parçası olmak için tüketiyor.
Bana diyorsun ki "Bu dünya anlamsız; ben burada olmayı kendim seçmedim." Bu sözcüklerde burası ile orası arasında asılı duran bir hayatın izleri var. Yokluk ve varlık arasında yürüyen bir ip cambazının hüneri.
Şimdi diyorum ki ben sana, her şeyin bir anlamı var. Çiçeğin, böceğin, dalları eğen rüzgârın, ağzımızdan çıktıktan sonra yüzyıllarca uzayda asılı duran sözcüklerin bir anlamı var.
Konuşuyoruz seninle. Yavaş yavaş iyileştiğini hissediyorum. Öfken azalıyor. Artık Tanrı'ya kızmıyor gibisin. Ve artık şükür ki, yaralarından ibaret değilsin. Hayatın çiçek tozları gibi oradan oraya neşe içinde uçuşuyor. Varoluşuna sinen ıstırap sanki daha derinlere, kımıldadığında hissetmeyeceğin bir yerlere iniyor. Onunla da başın hoş olsun, çünkü bir anlamı var..."
*******
İçinde bulunduğumuz çağ, "şimdi"yi yaşamamıza fırsat vermiyor, her şey gelecek için yapılıyor. Aynı anda o kadar çok şey yapıyoruz ki insani ilişkilerimiz gün içinde hallediliveren işlerden sadece biri haline geliyor. İşkoliklik, kendine sevdalanmanın değişik bir örneği olarak genç profesyoneller arasında yükseliyor. Hayatın ritimlerini pazarın ritimlerine ayarlayan, ancak paraya tahvil edilebilen değerlere önem atfeden yeni bir benlik, küresel rüzgârla birlikte dünyaya yayılıyor.
"Her şey çok hızlı gerçekleştiğinde kimse hiçbir şeyden emin olamaz, kendisinden bile "diye yazmıştı Kundera; "Yavaşlık" adlı romanında. Gerçekten de hız bizi uyuşturuyor. Artık her yerde ve hiçbir yerdeyiz. Aslında bütün varlığımızla hiçbir yerde değiliz, parça parça orada ve buradayız. Hızlandıkça zaman kazanmıyor, sadece parçalanıyoruz.
Kendimizi bulmak için hayatın kendi ritmine geri dönmeye ihtiyacımız var. İşte bu yüzden, kendi kendimize "Yavaşla!" diyoruz. Çünkü yavaş güzeldir...
(K.Sayar'ın kitap özetlerinden alıntılanmıştır..)
********
Sonuç;
"Kendine iyi bak'...." derler, klasik bir temenni...Kendini bulamayan kendine nasıl iyi bakabilir...Kaybettiklerimiz içinde en büyük yer tutan, var oluşun en büyük göstergesi olan "kendimiz"; hayatımızın en büyük tanığıdır....Hayatın akışında yerini bulamayan her duygu, kendimiz olma potansiyelini de adım adım geriye sürükler, kaybettirir izini. Kaybolduğumuzda ise her şey çok geç olabilir ve geriye baktığımızda bir daha bıraktıklarımzı aynı yerde bulamayabiliriz...
Kendine iyi bak, yani kendine aynada iyi bak; hayatın aynasında...Aynayı sana doğru tüm ışığyla tutan BİRİ var ve sen O'na b/ak...Yani kısacası kendine iyi bak....İyice....
....
Hayat "sıkı tut!" beni der, düşmeyeyim.
Biz n'aparız; tutanaklar tutarız aleyhinde...
*****
Hayat devam ediyor dönmeye, döndürmeye....hayat sen belki de hep olduğun gibiydin de, değişen sadece bizdik; dönen hep biz olduk s/özümüzden belki de...
Bünyemiz alışık değildi sen(siz)liğe; sonra alıştık..alıştırdın bizi kendine iyiden iyiye.
Şimdi ise ellerimiz semada, göçebe olan ruhumuzu arıyoruz....
Kendimizİ arıyoruz....
....
Evet, herşeyin bir anlamı var....
....
Kendine iyi bak...
foto/ her şeyin bir anlamı olmalı...