29 Nisan 2010

(A)dı üstünde, (Ş)ehla bakışlı, ( K)or yürekli...



Kalp içinde yeni bir kalbin atışı...

*****


Dilde olanı var; dile düşeni... Hafif bir rüzgârda söneni... Fırtınada daha bir alev alanı...
Bir elbise gibi giyinir kimisi... Yağmur olur sırıl sıklam... Bir rüzgâr eser... Hani dolanır ya her yanını... Ne bileyim çağıldar ya sular... Taşar ya... Aşıp aşıp hani bir arayışın "adı" olur ya...


Hani bir çığ; dağlardan, hey! Hani bir çığlık yankı yankı...

Aşk, çok tanıdık sanki... Hiç yabancı gelmiyor... Oturup konuşuyoruz sık sık...
Bir gece göz kırpıyor yıldızlar gibi... Dolunayın selamını aldın mı mesela... Dallarda salınırken narlar... seyrettin mi? Yağmurlar parıldarken ince bir inci bir bakışla... Hani kitap sayfalarında nefes nefese bir koşu... Huşu belki de... Hastanın dua diyen gözleri... Pencereye doluşması kumruların... Mesela tam da ortasındayken baharın; kapı zilinde asılı kalması bir ölümün...


....baharbestesi...

26 Nisan 2010

Hem alımlı...hem çalımlısın be dünya!



"Dünyanın mı ölümde,  yoksa ölümün mü dünyada konakladığını birbirine karıştırdık kimi zamanlar.  Her bir tarafını eşyalarla tahkim ettiğimiz çerden çöpten bir ruhumuz var çünkü!

Dünyadan el etek çekmek istediğimizde, karşımıza ilk çıkan yine dünya olur.  Muzipçe, “nereye gidiyorsun?” diye sorar bize.

Oysa hayat işini iyi bilen bir tüccardır; kendisine karşı duyduğumuz hevessizliğin bir kopmayla sonuçlanmaması için hemencecik başka bir rafın önüne çeker bizi..."


.....Ali Ayçil(Kovulmuşların Evi)....




Fotoğraf/Cemal Arslantaş

***
Fotoğraf hakkında yorum isterseniz;
"Olsun ama  bu da uydu" derim, baksanıza teyzem hem alımlı, hem çalımlı:)

***

Fotoğraf sahibine de teşekkür edelim bu arada, hoş bir kare:)

21 Nisan 2010

Hayatın bes/telenmesi...Ya da hayatın des/telenmesi...



Yazmak...

Bir kağıt, bir kalem...Ve...

***
Ve uykuda bile binbir bakışlı kelimeler, cümleler... yolunuzu keser! "Kıyama kalk!" der gibi...

 ***

Yazmak... Yazmak nedir ki...  Yaşamak mıdır hayatı bir çırpıda?  Yorulmak mıdır yoksa durgun sularda?  Susmak mıdır?  Hangisi?  Durgun sulara sorsanız:  "Susmak!" olur, sanırım cevabı. Bir bilmece çözmek midir yazmak?   Sevmek midir nedir?   Hangisi?

Yaşamdan ne kadar payını alabilir ki o "bildik" cümleler!   Oysa ki bakın kelimeler sıralı! Duygularsa derya!   Art arda sıralar mı acep o "bildik" cümleler duyguları?

Hiç sanmıyorum!

"Yaşamayı bileydim, yazarmıydım..." demiş şair. Oysa ki biz ne yaşamayı becerebildik, ne de o "bildik" cümlelere bir kalp sığdırabildik!

Yaşamayı öğrenemedik ki yazmaya mecalimiz olsun! Sevmeyi öğrenemedik ki yazmaya da yüzümüz olsun!
....

Gönül lügatı:)"kelimelerle hasbihal" notlarımdan...

20 Nisan 2010

Yeryüzünde SEN'i bir görmüş de ben olsaydım !

      



"İnnallahe ve melaiketehü yüsallune alen-nebiyy; ya eyyühellezine amenü sallu aleyhi vesellimu teslima"


"Gerçekten Allah ve Melekleri Peygambere salat ve selam ederler (O'nu överler). Ey iman edenler siz de O'nu övün ve O'na salat ve selam edin. O'na gönülden teslim olun."
 Ahzab Suresi 56. Ayet


Kainatın EFENDİ'sine, Kainatın EN GÜZEL GÜL'üne binlerce kez salat-u selam...






15 Nisan 2010

Alışmak sevmekten zor mudur?...

"Yaşamak yarı yarıya alışmaktır..."

Bir kere "alışma" kapısını açmayagörsün insan, sonra ardı arkası kesilmez bunun.  Kendinizi bir kere kaptırmayagörün günlerin akışına, kalbinizde ne varsa alır götürür.  Acılar karşısında kılınız bile kıpırdamaz olur,  haksızlıklara susarsınız..

Katliamlar, skandallar, haksızlıklar görür, önce yüzünüzü ekşitir, sonra unutur gidersiniz..

Eğer her akşam kalbinizi hesaba çekmiyorsanız, inançlarınızı bileyip azminizi artırmıyorsanız,  her şeye çoktan alışıp gitmişsinizdir...

....



Varmısınız alışmamaya, uyuşan yerlerimize iğne batırmaya, var mısınz?

Acılara duyarlı olmaya, hafızamızı diri tutmaya ve güzellikler karşısında delice sevinmeye var mısınız?


Ali Çolak(nam-ı diğer "mavi"yi yaşatmaya çalışan adam)

***

Fikrimin ince güllerinden dipnotlar;

Bir, Ali Çolak yazılarını seviyorum..
İki, Hüzünlerimi seviyorum...
Üç, Alışmak sevmekten daha beter kanımca..
Dört, Fotoğrafın konuyla alakasını henüz ben bile çözemedim;)

05 Nisan 2010

İP...

 İşte önüme çizilmiş bir yol haritası...

Bakışlarımı bile korumam gereken kirli bir dünyanın arka yüzüne
açılmış berrak bir dünya...

Omuzlarımdaki ağır yükü taşımam için ellerime tutuşturulmuş ipler...

Dünyanın yüzündeki kirleri bağladığım ipler...

Asılıyorum, asılıyorum dünya temizlensin diye...


Yoruldukça kalbim ferahlıyor...
Yoruldukça aydınlanıyor çevrem; şükrediyor,
şükrettikçe daha sıkı sarılıyorum iplere...

Aşk üzere ve daima...
Hayat sürüyor çünkü...
....


                        
Mustafa Oğuz (aynalar ve renkler )  kitabından..

****
Aklım kıt,  düşüncelerim yangın yeri,  kalbim ağır aksak bu günlerde...Yap-bozlarla oyalanıyorum...Bir süre sessize almalıyım duygularımı ve düşüncelerimi diye düşünüyorum; söylenenleri ve kendimi daha iyi duyabilmek için....Ya da bazı şeylerin daha iyi farkına varabilmek için....

Aslında az önce daha farklı şeyler yazmıştım ama, "pc"nin azizliği yine üzerinde, yazdıklarımın hepsini silip süpürdü.  Kimbilir, belki de öyle olması gerekiyordu ve öyle oldu...Olsun...

Kitapları(mı) ve umut tozları serpiştirdiğim  hayatı(mı) kaldığı yerden okumaya devam etmeliyim...Yoksa  bu gidişle sürekli d/ipsiz kuyularda kendi sesimi duyacağım....

Bu gidişle gökyüzüne bakmayı, maviyi, mavi uçurtmayı,  gökyüzünde uçan kuşları...toprağı....baharı....aynaları...renkleri...çiçekleri..sevgiyi...sevdiklerimi..seveceklerimi...
hakkıyla yaşamayı..."Hak" için yaşamayı unutacağım...Şükretmeyi...Hamdetmeyi....Bu gidişle kendimi bir yerlerde unutacağım gibi...Bir yerlerde...ve bir daha bulamamacasına....

*****
"Birden gelir kış fark etmezsin...
Kalbinde siren sesleri..."

Geç olmadan bazı şeyler...güç olmadan....göç olmadan.....

*****
Buralara alıştım...Temelli bırakmak da istemiyorum açıkçası..Kitaptan ve hayattan satırlar....Kalem ve kelam....Sevinçler ve hüzünler....Yanlışlar ve doğrular....sesler ve sükunet....
Bilemiyorum..
Gene de ara ara notlar düşmeye devam etmeli miyim acaba?....hani şöyle bir kaç satır ya da bir kaç cümlelik de olsa.......Öyle uzun uzadıya notlar düşebileceğimi  pek sanmıyorum bundan böyle.... ya da hadi cümleyi daha yumuşatıp  "bu günlerde" diyeyim bari....Kendimi biliyorum çünkü.....Yorumlara cevap yazamayacağımı da....Hal böyle olunca siz de belki görmezden geleceksiniz bundan böyle karaladıklarımı ya da karalamaya çalışacaklarımı:)...
Yorum yazacaksınız; cevap gelmeyecek...Susacaksınız belki  vargücünüzle;  sustuklarınızı duyan olmayacak...hatta belki okumayacaksınız bile artık:)...

"N'apalım yapcak bi şey yok" diyenler de olur pek tabi...Doğrusu da bu....Öyle yapın bence... Evet evet, yok farzedin yazdıklarımı, yahut yazmaya çalışacaklarımı....aslında hiç yorum yapmayın hatta mümkünse...Sessice okuyun...Ve sessizce kapıyı çekin gidin, çarpmayın ama lütfen:)....dediğim gibi sessize alıyorum kendimi.....Sessize...Sükunete...

Olur  ya, unutup da okuma ve yorum yazma lütfunda bulunanlar olur ise, onlara da  şimdiden teşekkürler ediyorum, haklarını helal etsinler lütfen....:)

Susuyorum kısa bir süreliğine...

Ama dayanamayıp dediğim gibi ara ara bir kaç satır karalayıp çıka da bilirim...(aaa yeter ama bi karar ver artık, gidiyor musun kalıyor musun şimdi, bunu bi anlayalım:)...Böyle iki arada bir derede....Millet senin kararsızlığını çekmek zorunda mı canım! ....Aaaa ne o öyle yok gidiyorum,  yok ara ara gelecem,  yok okumayın,  yok yorum yapmayın.....Sanane  a cancağızım a nameinurcuğum...Kim naparsa yapsın,  sen kendi derdine yan, öyle değil mi:)....Yedin bitirdin beni yani:)  Bak sana diyorum nameinurcuğum;

Bahar dersem çık,  hüzün dersem kapıları kapa....bu kadar basit yani:) Başka türlü de olmayacak gibi sankim:).... Değil mi, nameinurcuğum:)....sen daha iyi bilirsin ama, sonra demedi demeyesin diye söylüyorum bütün bunları, benden söylemesi:))...Gerisi artık sana kalmış:)...Aaa tamam ama artık anladık!...bi sus artık!....bi sus!....yeterr!...suss!

Velhasılı, ben kendimle yüzleşmeye devam edeyim(siz de beni ara sıra okumaya devam edin:)....ara sıra kendime sataşmak iyi geliyor hani...nasıl desem, böyle bünye güçleniyor gibi:) bazen aksi tesir  yapmıyor da değil hani:)....Neyse...o kadarcık da olacak tabiii...malum insanlık hali....

Kısa kısa notlarla  tekrar görüşebilme ümidi ve duasıyla deyip (bu sıkıcı yazıya bi son veriyorum:)

Kısa bir mola...
Vesselam...










02 Nisan 2010

Karanlık Güneşin Aydınlık Notları...



Karanlığa not düşmeye başlayalı tam bir hafta oldu. 25 Mart 2010 tarihinde başlayan yayın hayatımızı, ömrümüz yettiğince sürdürmeye niyetliyiz. Bu süreç içerisinde Not Düştüm Karanlığa'nın nereden nereye yükseldiğine veya düştüğüne daha net bakabilmek için "Haftalık Yazılar" başlığı altında yazılar paylaşacağız. Bu yazılarda blogumuzla ilgili bir takım sayısal verileri okurlarımızda paylaşacağız.


devamını dilerseniz şurdan okuyabilirsiniz


****

İlginç, hoş, edebi ağırlıklı, dolu dolu olan, güzel notların düşüldüğü bir blog...Efendim, ayrıca yeni blog sakinlerimizden Değerli Kardeşim "Karanlık Güneş "e de burdan teşekkürlerimi iletiyorum...haftanın yorumları arasında "yorumcu" olarak bizi de layık görmüşler(her ne kadar yorum yazmaktan pek anlamasak da:) teşekkkürü bir borç biliyorum...Teşekkürler....

Umarım  uzun soluklu ve hayırlara vesile olur karanlığa düştüğünüz notlar...güzel paylaşımlarınızın devam etmesi dileğimle...