28 Haziran 2010

yazı mı tura mı?...

Yedek kulübesinde bekleyen oyuncular gibisin tıpkı; hayata çalım atmayı düşleyen.
Oysa heyben kırmızı kartlarla dolu...


Ofsayta düşmüş tüm sözcüklerin; faullerden medet umuyor, kornerlerden umut bekliyorsun. Penaltı olsun diye dua ediyorsun. Yakın markaja almışsın forvetteki   aşklı meşkli  cümleleri; ama neye yarar, defansta kalakalmışsın.


Savunmaya geçmesine rağmen tüm duyguların; sen susuyorsun. Savunmasızsın zira. Aciz misin ki o kadar? Savun dedikçe sen savruldun, savun dedikçe saldın kendini bir çıkmaza...


Transferler yapılmış maviden sarıya,  yeşilden turuncuya,  siyahdan beyaza..Renkler göz alıcı..Hal böyle olmasına rağmen, kızma ama  alıcı kuşlara dönmüşsün  bu halinle; kendi etrafında dönüp duruyorsun...


Renkleri solmuş üzerindeki formaların, görmüyorsun...
Sus diyorsun ya hani; sustukça sıra sana gelmeyecek..
Hakkını aramayacak mısın?
Hakem düdüğünü çaldı bile...maç doksan dakika...
Bak, başladı oyun...
Tüm oyuncular sahada...
Çık artık yedek kulübesinden, çık...
Saha seni bekliyor...


***
derin(den) sesler korosu da der ki:
-deniz dalgasız, oyun faulsüz olmaz...
-hayat futbol gibidir kaybetmeyi de bilmelisin  bazen,
ara sıra berabere kalmayı da....kazanmak dersen....daha çok çalışmalısın çokk...
-herşeyin yedeğini  bulabilirsin ama hayatın asla....
-müsveddelerle yaşanmaz, aslını ara.....
-arayan bulur; mevlasını da....
-aramasına ara da; arada da kalma ezilirsin...
-sevdim ben bu oyunu..
-lakin tezahürata gerek yok..
-başlıyoruz yazı mı tura mı?
 ...


ve şarkı:)


foto/gökhan yıldız

26 Haziran 2010

karınca...


Ruhumdaki sabır, kalbimdeki aşkla kurdum
kor dantellerden bu yolu ormanın altına
yeter ki oku onu...


Senin gördüğün ağzımın kenarında duran dua,
ben ayaklarımın altındaki toprağa, döktüğüm
gözyaşına inandım. 


Öyle uzun ki dünya;
katlanmaya, kıvrılmaya, açılıp çarşaf olmaya.
Mümkündür yol yapmaya bir ömür, yol almaya...


Ah! yine de yolumdaki kederi kimse bilmesin,
büyüsün, genişlesin, dolansın ömrümü;
kapısı kapalı çoktandır, penceresi dargın...


Kim anlayacak bu kor işaretleri?
Kimsenin dilinden okunmasın içimde ufalan.
Ovada ve dağda saklı bir mavi için
düştümdü yola. Benim de yaban bir çığlığım vardı,
çok zaman oldu, teslim ettim onu rüzgara...


Kışa girdik kıştan çıktık
ama değişmiyor insan
karınca duası diyorlar ördüğüm yola....



...Birhan Keskin... 


23 Haziran 2010

evet hatırladım...




"yaşamın en küçük şeyleri bile bakım ister:
ufak ayarlamalar, düzenlemeler, onarımlar...

ya büyük şeyleri?...
-yaşamın büyük şeyleri yoktur ki;
yaşamın herşeyi küçüktür, ufacıktır, ayrıntıdır..."

 ...


Oruç Aruoba/alıntılar defteri
alıntılayan/Uğur Hastürk

 ****

Bu alıntı bana Cahit Zarifoğlu'nun şiirini hatırlattı...Cahit Zarifoğlu; zarif adam...sevdiğim şairlerin başında gelir :)..ve şiirleri çok farklı ve akıcıdır...okurken dalar gidersiniz...ve kendinize geldiğinizde çok başka yerdesinizdir; öyle söyleyeyim....söylemekle de olmuyor aslında, okuyun ve görün:)

işte sevdiğim birkaç satırı;
 "evet hatırladım...
küçük basit şeyler...
yetiyor kederlenmeye...
ya mutluluğa?..."

evet ya mutluluğa...

19 Haziran 2010

bir an...


...
bir an gelir ki, insan hüznün yorgunluğu altında bunalır..
o zaman düşünmek lazım; bu hüzün gelip geçici ve uçarı mı yoksa diye..
en iyisi boşverin..
çünkü nasıl olduğunuz değil, nasıl olmak istediğiniz önemli..

...

murat başaran/"kalbim nerde sanıyorsun" adlı kitabından...

15 Haziran 2010

tutunamayanlar...



...
Suskunluğumu acemiliğime bağışla  Rabbim..
Nasıl desem  Rabbim;   mış gibi yaşamak çok yavan  geliyor artık..
Çokca yalan..
Rabbim, at gözlüklerini çıkarıp "aşk" gözlüklerini takmama yardım et..
Kimsenin yere atmasına izin verme...
Sana tutunuyorum..
...

***
foto/sadullah hazar

13 Haziran 2010

Üsküdarda sabah oldu...sen hâlâ...



"Kim demiş sevenler çok şey istermiş...
avuç içi kadar mutluluk yeter..."

"Avuç içi kadar mutluluk..."..Güzel bir cümle...Böyle uzaktan duyulduğunda kulağa hoş geliyor sözler...İnsanın "kim demişse  güzel demiş"  diyesi geliyor...Peki sahiden de böyle midir?...Şu avuç  içi kadar mutluluk  dediğimiz  şey  nasıl bir şeydir,  neye tekabül ediyor mesela?...Şimdiki avuç içlerini düşünecek olursak;  dört işlem kuralından mı faydalanmak gerekiyor; bu avuç içi meselesini çözmek için acep? Mesela ikiyle mi çarpmalı mutluluğu,  dörtle mi, altıyla mı..Kaçla?

N'apmalı çarpmalı mı, bölmeli  mi,  yoksa çıkarıp atmalı mı?
Bizdekiler  hep sıfırla çarpılır mesela....
Avuç  içi kadar mutluluk yeter,  öyle mi?...Sahi yeter mi?...Bulanlar  var mıdır bu avuç içi kadar mutluluğu?...Neyse...

Bunların hepsi şairane cümleler...Dinleyenin ve okuyanın dimağında güzel tatlar bırakan,  ferahlık veren kaymaklı cümleler hepsi...Avuç içi kadar mutluluk(muş)!

Mutluluk  dediğin nedir ki;
Şarkılarda dinlenir...Sözcüklerde dillenir...Kitaplarda demlenir....vee sonunda mutluluk denen kuş  avuç içlerinden  uçup gider...Bunun   türkçe açıklaması budur  derincenin lügatinde..
Tabi herkesin lügati kendine,  herkesin açılımı yine kendine...Ben derin(ce) açılımlardan bahsediyorum..


Aslında bu  tek cümlelik  şarkı sözünü,    bugünkü post olarak öylece yayınlayacaktım....ki  aklımın iplerini fazla   derine salınca,   gene bir cümlelik post, böylesi  uzun bir yazıya dönüştü  ve olan oldu....oldu mu ki?...oldu, oldu.. pek güzel  oldu..
 ....
Fazla derinlere dalmaya da hiç  gelmiyor; gerçekler  dört bir yandan  kuşatıyor hemen...
Anlaşılan o ki, bugün biraz reel tarafımızdan kalkmışız   ve mütamadiyen  sayıklamalardayız...Hatta biz buna "saçmalamalardayız" da diyebiliriz..


"düşünme öyle derin derin,
dalma uzaklara...
sonunda herkes bir gün
su yüzüne çıkacak nasılsa..."


diye de bir beylik laf etmek geldi içimden  şu an;  sonunu nasıl bağlayayım diye kara kara düşünürken...mani de diyebilirsiniz buna..her neyse..siz ne derseniz işte o!
Bu da sana hediyem olsun  sevgili blog   sahibesi; biricik hayal kahramanım,
derinim,  nam-ı diğer mızıkçı göçebem..
Sana söylüyorum, huuuu...


uyan da balığa gidelim..


****
bize ne senin açılımlarından  falan,  şimdi olsa da dinlesek diyenler varsa bu şarkıyı;
efendim onları da  şöyle  alayım lütfen..


hasılı kelam herkese avuç içi kadar mutluluk dilerim  en derininden..


kalın mutlulukla efendim...

10 Haziran 2010

iz....



"Derin yaralar, derin izler bırakır.

kurşun yarası desen; üç beş gün...
dil yarası desen; dile kolay!
hele yürek yarası?

ah...o hepsine bedel... "





****
kelimelerle  g/öz g/öze...d/iz d/ize... düşlerin gölgesinde oturup...
kırık bir kalem...kırık  dökük kelimeler...

****
ne demiş şair( üstad);
"usandım boş yere hep gitmeler, gelmelerden;
bırakın uyuyayım; yandım kelimelerden!"( n.f.k.)

****
yandım...
bu derin/den sesler..
derin izler...
ah bu kelimeler...
bu özneler...
yüklemler...
noktalar..
virgüller...
....
suya yazılır...
....
-ya su yanarsa?
-su yanar mı ki hiç?
-yanmaz mı ki?
....


foto/ada

***
minikbirdipnot:)
çamurlara fırlatılıp atılmış oyuncak bebek fotoğrafı,   intihara teşebbüslerin yoğun olarak artmasından kaygılanıldığı için,  özel  istek üzerine yayından kaldırılmıştır:))...
lütfen alıcılarınızın ayarıyla oynamayınız:))
bu daha mı uygun oldu ne:)

07 Haziran 2010

sözün gücü...


"Gücendim!
Gücüne mi güvendin de yaktın yıktın,
viran eyledin bu gönlü bir söz ile!

Söz ola ki kalbi ağarta...
Söz ola ki aşkı anlata...
Söz ola ki özü parlata...

Köz olmaya bu gönle,
Kör olmaya, kördüğüm olmaya!
"Gül" ola, Güldüğüm ola!...."










foto/salih güler
yazan/derin
yöneten/düşlerim:)


***
kelimelerle  hasbihal   etmek güzel...kelimelere anlam yüklemek....kelimelerle kolkola girip
düş(ünce) dünyasında tur atmak güzel bir şey......
sözlerin gücü adına; kelimelerle köşe kapmaca oynamaya devam:))...
hani ne derler;  ellerime sağlık :))

05 Haziran 2010

söylesem tesiri yok....sussam....




bir "yazımlık" saltanat....
saltanatların ömrü,  ancak hayatla burun buruna geldiğin an kadardır...
topla kelimelerini gidiyoruz.....

01 Haziran 2010

israil...

Bazı durumlar vardırki; mütamadiyen kelime türetmek istersiniz de bir türlü aradığınız kelimeyi bulamazsınız....işte budur demek istersiniz; anlam yüklemek istediğniz  her  bir kelimeye...ama nafile.....ki  sonra farkına varırsınız ki,  dünya litaretüründe halihazırda türetilmiş  böyle bir kelime vardır zaten;   bu gibi durumlar için türetilmiş ...evet evet bildiniz...hatta tam üstüne bastınız...kuduz köpek ya da kudurmuş köpek!....böyle bir kelime türetilmiştir işte dünya litaretüründe...


İpini koparmış,   gözlerinden ateşler fışkıran,   o kokuşmuş ağzıyla insanları ısırmaya,  pardon!   parçalamaya  çalışan,   salyalarını akıta akıta  onca masum insanın arasına dalan  şu kudurmuş köpekten sözediyorum......böyle bir köpek dolaşıyor bu aralar dünya sokaklarında...insanları yoketmeye ayarlanmış azgın bir köpek...çok üzücü bir vaka bu....çok sarsıcı bir durum.....dilerim ki tez vakitte yakalanıp etkisiz hale getirile....yoksa etksi gün boyu değil,  aylar boyu değil,  yıllar boyu sürüp gidecek...
hoşttt!...hoştttt!...


***

yazmayayım dedim ama, yazmasam içime dert olacaktı...yazdım, yine dert oldu..üzgünüm:(

***

"kötülüğün böyle bir tabiatı var,  durmadan çoğaltıyor kendini.
o kadar destursuzca çoğalttı,
o kadar namertçe büyüttü ki o kirli ve hantal gövdesini…
bakın artık herkes görüyor onu…"

diye de eklemiş Gökhan Özcan.....ne diyeyim Allah büyük!...