29 Ekim 2011

hep bir şeyler eksik...


"Ömür yolculuğuna çıkmışız bir kere. Düşe kalka veya tahtırevanla da olsa, ilerlemeye başlamışız...O zaman bilmemiz gerekiyor ki, hayat boş değildir! Ama hayatta bir "boşluk" olduğu doğrudur!
...
Dünya hayatı, gerçekten eksiktir!
Ne kadar sevilirsen sevil, hep ihtiyacından az kalır.
Ne kadar seversen sev, karşılığını bulmaz.
Ne kadar kovalarsan kovala, hep kaçar zaman.
Ve her başarı, başarılamayan ne çok şey olduğunu hatırlatır...."


...H.Babaoğlu...

***
ve hayat galiba; boşlukları doldurduğumuzu sanırken, içimizdeki o büyük boşlukta kendimizi kaybettiğimiz hüzünlü yalnızlıklar hikayesi...

23 Ekim 2011

kayıtlı hüzünler....


"...İnsan bir yerde doğdu mu oralı olmuyor, o zamanlı oluyor daha çok.  Memleketi o zaman oluyor. Doğduğumuz büyüdüğümüz şehirdeki bütün değişimleri hüzünle kaydetmemizin nedeni bu.  Hüzünlenmek için illa somut bir yıkıma da gerek yok.  "Eskiden bu okulun kapısı paslıydı ne güzeldi" diye üzüldüğüm de oldu. Konu doğduğumuz yerin mazisi olunca asla vazgeçemeyeceğimiz takıntılar var çünkü. Renkler var, sesler var, kokular var, binlerce ıvır zıvır var.  Sonsuza kadar yitirilmiş anlar var.  İnsan zamanını durdurmak istediği yere aittir..."

...Emrah Serbes...

***
"grisufleler"de daha önce yayınladığım  beğendiğim bir alıntıydı...ara ara grisuflelerden bu sayfaya transfer yazılar  yapmak istiyorum; daha önce olduğu gibi...çünkü bazı satırarası dipnotların arada kaynayıp gittiğini düşünüyorum, ya da unutulabiliyor, arada hatırlatmanın kime ne zararı var, öyle değil mi?

17 Ekim 2011

yanlış hesaplar..

Herkesler ve her şeyler..


Herkesin her şeyi anlamaya mecburiyeti olmasa da herkesin kendini anlamaya ihtiyacı var zaman zaman.  Yoksa yaşam çekilmez bir hal alabilir ve insan karamsarlığa düşebilirdi.  Bunun örnekleri çok var etrafımızda, yakınımızda, içimizde. Konumuz o değil gerçi.

Şöyle bir durum var ki; başkalarını anlamış gibi yapabilirsin ama kendini nasıl kandıracaksın ve kendini nasıl anlayacaksın.

Kendimizi çokca sevmek(narsizm) şımarıklık belirtisi mi, yoksa bu bir alışkanlık mı?

Popüler kültür toplumumuza yerleşti yerleşeli "kendine çok iyi bak.." ..."seni çok iyi anlıyorum"...denen saçmasapan, canımı fena halde sıkan sevmediğim içi boş iki popüler cümle türedi  ve daha buna benzer bir sürü söylem. Demeyin öyle n'olur, en azından bana..

Popüler kültürü daha bir yalaka ve daha bir yalama hale getirmek için belki farkında olmadan sarfettiğimiz  bir çok söylemlerimiz var.  Zaten hep bu kıvam artırıcı söylemlerimiz ve felsefik yaklaşımlarımız bizi mahveden/bizi bizden uzaklaştıran.  Herşey o kadar karmaşıklaştı ve cıvıklaştı ki kimse gerçeği görmek istemiyor. 

Gerçekler vardır; kimi acı kimi tatlı .  Ortaya karışık bir gerçek daha vardır ki o da yaşarken kıymet bilmediğimiz ve sevmeyi ve sevilmeyi beceremediğimizdir.

Ağzımızdan çıkanı kulağımız duymaz anlamaz/anlamak istemez çoğu zaman.  Leyla ile Mecnun'daki İsmail Abi'nin meşhur repliği gibi hani;
"...bazen senin ağzından çıkanla kulağının duyduğunu tuttuğunu ben hiç görmedim hayatımda.."

Bizim ki de o hesap işte..
Hesap yanlış, tutmuyor..


****


dipnot,fotoğraf ne alaka demeyin, benim gibi acemi galiba.

07 Ekim 2011

evet,nerde kalmıştık...

Evet hoşgeldim ve gülümsüyorum..

Derin, nihayet derin bir uykudan uyandı ve  çıkıp geldi işte buralara. Hep bir yerlere geç kalmışlığın hüznü, bir mahmurluğuyla birlikte çıkageldi. Bu mahmurluğu üzerinden atabilseydi şayet çok daha iyi görünecekti belki derin. Umutlu olacaktı hem. Buralarda olmanın tebesümü vuracaktı yüzüne belki.Ama olmadı işte. O hep aynı kaldı; bildiğiniz "göçebe zamanlar"da sessiz sedasız yaşayan  bir garip göçebe misali...Değişmedi yani...Keşke de değişseydi..Keşke...


Yine de gülümsüyorum..ve diyorum ki;
"Nerde kalmışlığın" üzerine çökmüş bir rehavetiyle geldi derin. Aval aval bakakalacak hayata yeniden ve derin derin yaşayarak anlatacak belki de hayatı. Yürek kuytularınızda bir parça umut kalmışmıydı diyecek..."Bir parça da ben istesem o umutlu gülüşlerinizden.." diyecek belki. O kadar söz birikmişki derin'in derin yüreğinde, dökecek yer arıyormuş. Elinden tutar mısınız peki şu fakir derin'in, kendini bilmez deliliğinin? Tutar mısınız yüreğinden tekrar, kabul eder misiniz yüreğinize?


Hoşgeldim ve gülümsüyorum...
Kendimi kendime gülümserken buldum ya, en çok da buna seviniyorum.
Derin, uzun süredir derinlerde kaybolmuştur kaybolmasına da,  n'olursa olsun yine de ansızın çıkıp gelmeyi bilmiştir ama. Zira O dostlarını her ne olursa olsun aklından hiç çıkarmamıştır ve hiç unutmamıştır. Güzel insanların varlıkları Onu hep mutlu etmiştir. Vefalarını, hüzünlerini, ilgilerini, deliliklerini, düşlerini, düşüşlerini, gülüşlerini...Unutmaz işte, hep aklındadır.


O bir çaylak göçebedir...O bir delidir...O bir kendini biliyormuş gibi  görünen fakat kendinden bile haberi olmayan biridir...O bir  ayrık otudur...O bir suspus gönüllü eylüldür...O bir dünyayı tepetaklak gören bir çift şehla gözdür...O bir çakma aşıktır; çakma aşk sözlüklerinde yerini bulamayan...O bir suskun sarmaşıktır...O bir hayat tembelidir...O bir gezgindir; sürekli kendi sokağında dönüp dolanan ama  kendini bir türlü arayıp da bulamayan...O bir cılız sokak lambasıdır hayat sokağında; kendini bile aydınlatamayan...O bir terliğini evde unutup, yalınayak koşuya çıkmış  aylak sefilin tekidir...O bir sınavda doğru bildiğini yanlış işaretlemiş, "elektrikler kesikti ondan çalışamadım.." diyecek kadar da yüzsüzlüğüyle öğretmenini(hayatı) dalgaya almaya çalışan  tipik haylaz bir öğrencidir...O bir gökyüzü aşığıdır...O bir hayat karmaşığıdır...O bir duygularının sarmaşığı...O bir kuş...O bir kedi...O bir kitap...O bir Meraklı Melahat'tır ama, başkalarında gördüğüne değil, kendi içinde kaybettiklerini bulmaya meraklıdır...O bir  kuldur sadece O'na layık olmaya çalışan ama  hiçsizliğe de bir türlü ulaşamayan...O bir acizdir...O bir dertli...O bir bilmece...O bir yalnız kalp...O bir dünya yorgunu...O bir umut fakiri...O bir düş manyağı...O bir edebiyat tutkunu...O bir kelime savurucusu...O bir  hüzün d/okunuşu...O bir kayboluş...O  bir savruluş....O bir...
Velhasılı diyeceğim o ki;
"Delidir, ne yapsa yeridir.." deyip şu garibi, o geniş, o güzel gönüllerinize tekrardan kabul eder misiniz peki?

Hoşgeldim ve gülümsüyorum...