merhaba sevgili güllük. çok uzun zaman oldu öyle değil mi? buralar çok ıssızlaşmış. artık kimsecikler gelip gitmiyor buralara. sahi zaman ne çabuk geçiyor öyle değil mi?
taa 2013 den...2015'e...tam 2 yıl..
bize ne oldu böyle? evet soru aynen şu; neler oluyor bize?
neler olmuyor ki. her şey çok hızlı değişiyor..insanlar da öyle. değişmeyen tek şey insanın kalbi.
bilenler bilir her şeye rağmen ben yazmaya devam ediyorum. burada değil ama aşağı mahallede. hemen şuracıkta. http://grisufleler.blogspot.com.tr/
öyle işte..
bekleriz efenim..
görüşmek üzere..
Göçebe Zamanlar...
ve bunları elbette çabucak geçemeyeceğiz..
01 Ekim 2015
18 Nisan 2013
içimize düşen med- cezirler...
Kalabalıklar....
Varlığmızı yok eden kalabalıklar..
Kalabalıkların içinde olmak demek aslında "kimseyi farketmeme" gibi bir eksikliği de ortaya çıkarır, en çok da kendini farketmezsin. Bazen de kendini farketmemek için de kalabalıklara karışabilirsin, bu da bir tepki.
Kalabalıklarda kimseyi farkedememek de bir bakıma içimizin kalabalığındandır zaten.
Çokluk,çoğu zaman yokluğu çoğaltır.
Çoğalarak azalmak, çağımızın hastalığı.
İçimizin yokluğu dışıımıza vurmuşsa, tenhalar bile bize kalabalık gelir.
Ama içimizde gereksiz çokluklar başgösteriyorsa , kalabalıklarda bile yalnızızdır..
Böyle de bir çelişkili ya da daha doğrusu zıt durumlar ortaya çıkabilir..
Ve plastik çiçeklere dönüşen ruhlarımız hissizlikle yoğrulur hep, yokluk kokar.
Ruh hissetmezse, kalp acı duymaz.
Kalp acımazsa ruh hissetmez, bu bir kısır döngü.
Ruh, gel-gitlerde yaşamaya alışmıştır ama insanoğlu ruhunu gözden çıkarmak için elinden geleni yapmıştır. Ruhunu yitirmeye başlayan biri, kalbine hiç bir şey sığdıramaz oysaki..
Her şey ağır gelir kalbe. Çünkü ruh huzur ister, kalp ise sevmeyi.
Huzursuz ruh, sevmeyi, aşkı kalbe sığdıramaz, açıkta kalır.
Açıkta kalanlar ise sevmeyi başaramayan ruhsuzlar değil, sevmeyi aşkı kalbine bir türlü sığdıramayanlardır.
"Huzursuz Suskunlar"dır yani onlar.
Med- cezir manzaraları....Deniz...Gökyüzü ..Kuşlar..
İçimizde havalanan kuşlar....Göçebe ruhlar...
Var olmanın dayanılmaz yokluğu..
Kapılar....Uzayıp giden yollar...Bitmeyen yolculuklar..,Kum saatinden dökülen kum taneleri..
Duvarlar....Duvarlar....Duvarlar...Alışkanlığımız olan duvarlar...
Bizi bize hapsederken, zamanın vurdumduymazlığını, o kum saatinin dökülen kumlarına resmeden duvarlar...
Duvarlar çok şey...
Duvarlara aşinaydık biz oysa, severdik duvarları..
Kapıları sürgülüydü içimizin..
Karşılama törenlerinde yakılan;
tütsülü suskun sözcükler kadar ağırdı hayat..
Solgun bir hüzündü ezberi kalbimizin..
Hangi kapıyı çalsak karşılayan bizi;
Gülüşü bozuk mavi bir ölüm...
derin/grisufleler'den
*****
bu arada, bilmek isteyenler için, sürekli isim değişikliğine uğrayan yeni twitter adresim...https://twitter.com/peltekname
29 Kasım 2012
haya(l)t bilgisinden sınıfta kaldık....
Bir yerde okumuştum bu satırları, diyordu ki orda;
"Varlığımızı arttırdık ama değerlerimizi yitirdik. Hayata yıllar ekledik, yillara hayat katamadık.
Uzaya ulaştık ama ruhun derinliklerine inemiyoruz. Havayı temizledik ama ruhları kirlettik.
Atomu parçaladık, önyargılarımızı yıkamadık. Çok yazıyor ama az gelişiyoruz..
Daha çok plan yapıyoruz ama daha az sonuç
alıyoruz.
Acele etmeyi öğrendik ama sabırlı olmayı asla..
Tanıdıklar çoğaldı, dostlar eksildi..."
Ne güzel de özetlemiş yaşantımızı..
Ah be hayat..
Aşklar çoğalırken, hayal kırıklıkları tükenmişlikler artarken, biz azaldıık ölesiye....
Öyle ki duyarsızlaştık. öyle ki yalnızlaştık....
tebessümlere hüzün bulaştı..hissizleşti aşklar..hissizleştik...
Her şey an'lık...
Ah be hayat....
*****
Herşey kolaylaştı ama yaşamaktan yorulduk be sahi...
Sahi yorulduk mu?
Bu kadar çabuk mu?,
Bilemiyorum... Bu kadar çabuk belki de..
Çok çabuk alışıyoruz, çok çabuk yoruluyoruz..
Çok çabuk kırılıyoruz...
Çok çabuk vazgeçiyoruz belki...
Çok çabuk pes ediyoruz..
Çok çabuk dağlıyoruz...
Hiç toparlanamıyoruz bazen..
Aşk arıyoruz..hayal kırıklığı buluyoruz..
Sevgi arıyoruz, kendimizi bile sevemiyoruz..
Umut arıyoruz, yokluğun yoksulluğu dayanıyor gönül kapmıza...
Gülmeyi düşlerken ağlamak düşüyor avucumuza..
Umut bazen işe yaramıyor mesela..
Umut insanoğlunun oyuncağı adeta, oynayabilidiğimiz kadar oynayıp duruyoruz..
Bazen de göğe açıldığımız penceremiz oluyor umut; zaman zaman nefes almayı deniyoruz ordan..Bazen de düştüğümüz yerden bizi kaldıracak pusulamız,kaybetmeyelim elbette onu...
Gülmek, gülümsetmek, yüreğimize mutlu tebessümlerin konmasını hayal etmek varken, kim isterki hayal kırıklğına uğramayı, kim ister mutsuz olmayı, kim ister hayatın yokuşundan hızla yuvarlanmayı...Kim ister!?
"Hep mi kalbimiz kırılacak bizim be İsmail?"diyor ya Yavuz, Leyla ile Mecnun'da..
İşte öyle;
Hep mi kalbimiz kırılacak bizim bu hayat oyununda be?
Hep mi hayat bize çelme takacak..
Hep mi bizi savuracak rüzgarında...
Hep mi sınıfta kalan olacağız biz..
Ah be hayat....
Ahh....
.
"Varlığımızı arttırdık ama değerlerimizi yitirdik. Hayata yıllar ekledik, yillara hayat katamadık.
Uzaya ulaştık ama ruhun derinliklerine inemiyoruz. Havayı temizledik ama ruhları kirlettik.
Atomu parçaladık, önyargılarımızı yıkamadık. Çok yazıyor ama az gelişiyoruz..
Daha çok plan yapıyoruz ama daha az sonuç
alıyoruz.
Acele etmeyi öğrendik ama sabırlı olmayı asla..
Tanıdıklar çoğaldı, dostlar eksildi..."
Ne güzel de özetlemiş yaşantımızı..
Ah be hayat..
Aşklar çoğalırken, hayal kırıklıkları tükenmişlikler artarken, biz azaldıık ölesiye....
Öyle ki duyarsızlaştık. öyle ki yalnızlaştık....
tebessümlere hüzün bulaştı..hissizleşti aşklar..hissizleştik...
Her şey an'lık...
Ah be hayat....
*****
Herşey kolaylaştı ama yaşamaktan yorulduk be sahi...
Sahi yorulduk mu?
Bu kadar çabuk mu?,
Bilemiyorum... Bu kadar çabuk belki de..
Çok çabuk alışıyoruz, çok çabuk yoruluyoruz..
Çok çabuk kırılıyoruz...
Çok çabuk vazgeçiyoruz belki...
Çok çabuk pes ediyoruz..
Çok çabuk dağlıyoruz...
Hiç toparlanamıyoruz bazen..
Aşk arıyoruz..hayal kırıklığı buluyoruz..
Sevgi arıyoruz, kendimizi bile sevemiyoruz..
Umut arıyoruz, yokluğun yoksulluğu dayanıyor gönül kapmıza...
Gülmeyi düşlerken ağlamak düşüyor avucumuza..
Umut bazen işe yaramıyor mesela..
Umut insanoğlunun oyuncağı adeta, oynayabilidiğimiz kadar oynayıp duruyoruz..
Bazen de göğe açıldığımız penceremiz oluyor umut; zaman zaman nefes almayı deniyoruz ordan..Bazen de düştüğümüz yerden bizi kaldıracak pusulamız,kaybetmeyelim elbette onu...
Gülmek, gülümsetmek, yüreğimize mutlu tebessümlerin konmasını hayal etmek varken, kim isterki hayal kırıklğına uğramayı, kim ister mutsuz olmayı, kim ister hayatın yokuşundan hızla yuvarlanmayı...Kim ister!?
"Hep mi kalbimiz kırılacak bizim be İsmail?"diyor ya Yavuz, Leyla ile Mecnun'da..
İşte öyle;
Hep mi kalbimiz kırılacak bizim bu hayat oyununda be?
Hep mi hayat bize çelme takacak..
Hep mi bizi savuracak rüzgarında...
Hep mi sınıfta kalan olacağız biz..
Ah be hayat....
Ahh....
.
06 Kasım 2012
5n1k....
Hayat canını sıkarsa, nefes al geçer...
***
Neden her zaman kaçan kovalanır?
Niye insanlar yalan söylerken gözlerini kaçırırlar(gerçi gözünün içine baka baka yalan söyleyenler de yok değil)?
Zaman mı geçer insanın bir nefeslik ömründen; insan mı zamanın içinden geçer yoksa yorgun düşleriyle?
Ve kediler neden dört ayak üstüne düşerler?
Nerede bir kelime görsem boynu bükük, kucaklamak istiyorum, neden?
Çünkü ben "yalnız"ları seviyorum, ya sen?
Öznesi olmayan cümleleri kim kapattı içime, kim?
Mütemadiyen kelimelerden ürküyorum...
5n1k...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)