15 Nisan 2011

bahar aldatmacaları...


Aldatılmak kötü bir duygu olsa da aldanmak insana özgüdür..
Baharlar aldatıcıdır çoğu zaman. Duygular ise baharda aldanmaya daha müsattir.
Bahar geldiğinde içimizi belli belirsiz bir sevinç kaplar.

Bahar "aldatsın beni" dersin mesela. Ne güzel, kim itiraz edebilir. Gelen her baharın, içimizdeki çelişkilere çelme takma oyunlarını seyretmek iyi gelir ruhumuza.  Görmezden gelmek bazen işe yarar; yelkovanla akrebin koşuşturmalarını.  Yap-boz oyunlarından sıkıldığında umutlar devreye girsin istersin, umut işte. Yolda gördüğün bir kedi aldatsın istersin seni. Onulmaz yaralarına merhem olsun istersin. Bu çok mu saçma ki.  Bir çiçekten bir kelebekten medet umarsın baharda.  Sokakta oynayan çocukların gülüşlerinden koca bir gökkuşağı çizersin kalbinin eskiyen sayfasına.  Gölgeler daha bir barışıktır baharda kendisiyle. Yolculuklar daha bir anlamlı.

Aldatılmak  insana özgüdür. "Asıl aldatan aldanırmış..." derler ama bunu ne bilsin bahar.

Bahar, hayat oyunlarına kendimizi kaptırmış gidiyorken, mola vermeye çeyrek kala oyunu bırakmak ve susayan yüreğimize kana kana su vermek gibi.  Sevgi toprağına kendi ellerimizle serpiştirdiğimiz umut tohumlarıdır bahar.  Tohumlar bir gün çiçek açabilir ve kalbiniz bir aşk seremonisine aldanıp yabani duygulardan kurtulabilir.  Aldanmayı becerebilmek bir beceri. Bunu becerebilirsen sen bahara, bahar sana aldanır.

Böyle düşündük diye mi hep aldandık acaba bilemiyorum.
Sevdiğimiz ve aldandığımız kelimelerin içinden geçeriz bazen. Peşine takılıp düşeriz sonra.

Baharlar, kediler, kitaplar,
sokak müdavimleri çocuklar, gökyüzü, maviler, serçeler, sevgiler, umutlar, kayboluşlar, molalar, mütamadiyenler, gülüşler, akşamlar, mor menekşeler, uykular, rüyalar, düş çiçekleri, hanımelleri, güz gülleri, şair cümleleri, kremalı pastalar, yol güzergahları, denizler, kumlar, yıldızlar, yakamozlar, sen, ben, göçebe sevdalar, göçebe umutlar, göçebe baharlar..daha neler neler..

Bahar çıkıp gelse şimdi(gelmez ya). Elimizden tutsa. Tutsa yüreğimizden. Büyülü kelimelerin içinden geçirse bizi. Kaf dağının ardında açan düş çiçeklerine götürse. Bıraksa orada. Bir başımıza kalsak düş ortasında. Bahara aldansak. Aldatsak kendimizi.

Baharda düş çiçekleri koparmak güzeldir. Aldanmak hele...




/derin/




foto/halil sarı

07 Nisan 2011

karşıyım...



Meğer benim de "karşı" olduğum şeyler varmış, Mustafa Ali sayesinde farkına vardım:)
İşte onlardan bir kaçı...

***
Karşıyım;
Türkçe kelimelerin arasına "q, x, w,.." gibi yabancı harfleri serpiştirerek o güzelim Türkçe kelimeleri katledenlere..
Misal; sheyma, derwish, dönner, efendy, onnur, pasha, wahşi, tash, merwe, waril, meraq,...v.s....v.s...
Buna şiddetle ve sonuna kadar karşıyım, lütfen yapmayın.

Karşıyım;
Türkçemizi hor görenlere. Gözlemlediğim kadarıyla, artık o kadar moda olmuş ki bu İngilizce hayranlığı, bütün dükkanlara, bakkallara, çakallara, caddelere, sokaklara, mağazalara, vitrinlere...Hatta sanalda düşünecek olursak, bloglarmıza lakaplarımıza İngilizce isimler verme telaşındayız. Nedir bu İngilizce hayranlığı anlamış değilim. O kadar güzel kelimelerimiz varken neden İngilizce?...Ha öğren, bir kenarda dursun o ayrı, bir lisan bir insan derler ya hani, doğru söz, bunu da unutmamalı. Lakin adama sorsan İngiltere'nin başkentini bilmez, ama dükkanı farkedilsin, entel dantel görünsün diye takmış bir İngilizce isim, bununla gurur duyup etrafına caka satıyor bir de. Buna da alenen karşıyım.

Karşıyım;
Samimiyetle lauballiği birbirine karıştıranlara. Samimiyet nezaketin bir sonucudur. Oysa lauballik, ukalalığın ve kendini bilmezliğin...Karıştıranlara tüm ciddiyetimle karşıyım.

Karşıyım;
"Kadınlar bir çiçektir.." gibi kendince güzel laflar ettiğini sanan sonra da komik duruma düştüğünün farkına varamayan zatı muhteremlere. Çünkü üç gün sonra kadınları çiçeğe benzeten adamlar, o çiçeğin yapraklarını herkesin gözü önünde, ayakların altına alıp nasıl çiğnediklerini hepimiz görüyoruz, malum. Sonuna kadar ve tümüyle karşıyım.

Karşıyım;
O'ndan başkasına sevgili(m) denmesine...Çünkü onca ihanete rağmen karşılıksız seven ve affeden, merhamet eden bir tek O'dur. "Aşk" (aşk derken günümüz aşklarından sözediyorum, çabuk tüketilen hani...) diyorlar ya hani, sevgililerine duydukları o duygunun adına. O aşk dedikleri şeyin adı, olsa olsa nefsanı duyguların dışa vurumudur bence. Aşk çok ulvi bir duygudur, öyle basite indirgenemez, nefsin arzularına alet edilemez. Bugün seviyorum, ölüyorum, bitiyorum diyenler, yarın başka hoppa duyguların peşinden sürükleniyorlar oysaki, bu aşikar. Aşk böylesine geçici bir duygu olamaz.
Kısacası; nefsani duygularını aşka alet edenlere de karşıyım.

Karşıyım;
Herşeyi biliyormuş görünüp de karşıdakini küçük görenlere..."Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp" derler ya, buna da karşıyım. Sevmediğim şeyleri gerekmedikçe neden öğrenmek isteyeyim ki? Misal, matematiği sevmiyorum diyelim, neden havuz problemlerini çözmek zorunda kalayım(bu biraz Musatafa Ali tarzı oldu..) Veyahut renkli giyinmeyi sevmiyorum mesela, ya da giyinmeyi hiç bilmiyorum, öğretilmesini de istemiyorum, bu ayıp mı, bana göre hayır. Sırf başkaları istiyor diye öyle giyinip, kendimi neden kötü hissedeyim(bazı meseleler var ki bu konu dışı)
Bir de çocukları meslek seçme konusunda zorlamalar var, tümüyle karşıyım buna da. Belki çocuğun sizin farkında olmadığınız, farklı bir şeye yeteneği vardır kimbilir, bunu gözardı etmemek gerekir diye düşünüyorum.

Karşıyım;
Çocukları, çiçekleri, ezenlere...Mazlumlara, yaşlılara ve hayvanlara eziyet edenlere...Tüm kalbimle karşıyım.

"Çocuklar Duymasın"da Mustafa Ali diye, herşeye karşı olan bir karakter var ya hani, biliyorsunuz...Mandıra filozofu; annesinin deyimiyle. Bazen diyorum; aaa hakikaten doğru söylüyor. Sahiden de beni farklı düşünmeye itiyor fikirleri...Gerçi bu dizide de karşı olduğum, yanlış bulduğum noktalar var ama, şimdilik Mustafa Ali'nin hatrına bunları görmezden geliyorum.
Bir de buraların çakma filozofu(göçebe) var, gerçi ben o çakma filozofa da karşıyım ya neyse....O der ki;
Karşı olmalıyım, karışmalıyım,  karşılaşmalıyım,  karış karış duymalıyım,  karşı karşıya kalmalıyım,  kaçmamalıyım....En önemlisi, boyun eğmeden ve ortalığı karıştırmadan bazı şeylere karşı durabilmeyi öğrenmeliyim.(çakma olduğu belli, ne demek istediğini anlayanınız var mı?)
.......

Fazla da ortalığı karıştırmadan, "karşı" olduklarıma şimdilik burda nokta koyuyorum...Belki daha sonra daha farklı "karşı" fikirlerimle de karşı karşıya gelebiliriz..Yok kalsın, ben almayayım, karşıdan bakmak benim için daha güzel diyorsanız o da olabilir, bakın buna karşı değilim...Ha belki "ben de, bütün bu karşı durduklarına karşıyım" diye karşı çıkanlar da olacaktır . Olabilir tabi, neden olmasın...Karşıt fikirler...Farklı bakış açıları...Gözden kaçırılmış noktalar....Herkes bu dünyada bir şeylere karşı değil mi zaten?..Ya da bazı şeyler karşı durabilmeli insan, öyle değil mi? Yoksa akıl ve mantık ne işe yarardı. Farklı renkleri, farklı düşünceleri olduğu için insan zaten insandır.
Sizin karşı olduklarınız veya yazdıklarıma muhalefet olduklarınız(ankete bakılırsa "sen yazmayı bırak bence" diyenler de olmuş galiba, epey bir muhalefet var sanırsam..) var mı bunu da merak ediyorum açıkçası, yazar mısınız?

***
Dipnot; Türkçe Türkçe diyorsun da göçebe hanım, senin bazı yazıların ve yorumlarında hep küçük harf kullandığın gözümden kaçmadı bilesin, buna ne diyorsun peki?...Ben de buna karşıyım, hadi bakalım...(iç ses)
Ha bir de çok fazla isim değiştiriyorsun, bir karar ver artık...derin misin, göçebe misin...nameinur musun nesin?..hangisisin artık bilelim...